Ana Menü
   ANA SAYFA

   İLETİŞİM

   SİTEDE ARA

   SİTEYİ ÖNER

   BASIN BÜROSU

   ŞEHİTLER ALBUMÜ
Bir Ayet - Bir Hadis
Bir Ayet:
Gözleri horluktan asagi düsmüs bir halde kendilerini zillet bürür. Halbuki onlar, sapasaglam iken de secdeye davet ediliyorlardi (fakat yine secde etmiyorlardi). Kalem/43

Bir Hadis:
Müslüman, dilinden ve elinden diğer müslümanların güvende olduğu, mü’min de insanların malları ve canları hususunda kendisine güvendiği kişidir. (Tirmizi, İman 12)
En Son Eklenenler
Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Cemaati Rehberi M...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

HİZBULLAH REHBERİ...

Hizbullah Rehberi...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

ŞEHADETİNİN 23. Y...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 22. Y...

Hizbullah Cemaati...

MUHTEREM EDİP GÜM...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 21. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

YENİ ZELANDA’DAKİ...

ŞEHADETİNİN 19. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

LUBNAN HİZBULLAH'ININ İSLAM'İ DİRENİŞİ / İBRAHİM FIRAT (ÇEVİRİ)
Lübnan Hizbullah'ının İslami Direnişi

İsrail ordusu, Filistinlileri cezalandırma bahanesiyle 1982 yılında Lübnan'a saldırıp Güney Lübnan’daki varlığını pekiştirmeye başladı. Siyonistler, işgali kökleştirip tabi-leştirmek için bir dizi faaliyetlere başladılar. İlk olarak Güney Lübnan ile İsrail arasında doğrudan ticaret ilişkileri başlatıldı. İşgalin üzerinden henüz bir ay geç-memişti ki İsrail ticaret ve sanayi bakanı, Lübnanlı bir grup tüccarı İsrail'e davet etti. Bu ziyaretin neticesinde 30 bin dolarlık ilk ticari anlaşma imzalandı.

Kısa bir süre sonra İsrail, Güney Lübnan'ın posta hizmetlerini yerine getireceğini ilan etti. Bu arada İsrail havayolları şirketi el-Al, Sayda kentinde ilk bürosunu açtı. Bundan sonra Lübnanlılar İsrail havaalanları vasıtasıyla dünyanın değişik yerlerine uçabileceklerdi. Sayda, Sur ve Nebatiye tüccarlarının İsrail’in sebze ve meyvesini ülkede pazarlamaları için sınırın yakınlarında sebze-meyve pazarı kuruldu. İsrail bayrağının Sayda valiliğinin üzerinde dalgalanması işgalin rengini açıkça ortaya ko-yuyordu.

İsrail, Güney Lübnan'ın bankacılık hizmetlerine "Merkez bankası" görevini üst-lenmiş şekilde vaziyet ediyordu. İşgalci ülkenin maliye bakanı Lübnan Bankasının Sayda’daki şubesini ziyaret etti. Daha sonra İsrail bankaları ticari anlaşmalar gereği yürütülen ticari faaliyetlere vaziyet etmek için Güney Lübnan’da şubelerini açmaya başladılar. İşin ilginç yanı, İsrailliler Cumartesi tatilini Güney Lübnan bankaları için mecbur hale getirdiler. Güney Lübnan'ın ekonomisi tedrici olarak çökmeye başla-mıştı. Bu bölgenin mahsulü, Beyrut'ta ve ülkenin diğer bölgelerindeki pazarlarda payını yitiriyordu. İsrail, bu faaliyetleriyle Lübnanlıların ekonomisine darbe vurmayı ve çökertmeyi amaçlıyordu.

İşgal güçleri bununla da kalmayıp Lübnan hukukuna el atmış, ülkenin her nok-tasında adalet mercii olarak kendilerini ilan edip davalara bakmaya başlamışlardı. İsrail askerleri ise trafik polisi görevini yürütüyorlardı. Böylece İsrail, daha önce işgal ettiği yerler gibi (Golan, Gazze ve Filistin’in Batı yakası) her alanda yavaş yavaş Güney Lübnan’a nüfuz edecek, ardından burayı topraklarına katıp bölgede Yahudiler için yerleşim alanları açacak, yöre halkını topraklarından çıkaracaktı.

İsrail’in bu siyasetine karşılık, işgal edilmiş Lübnan topraklarında işgalcilere karşı halkın muhalefeti farklı şekillerde ortaya çıkıyordu. Muhalefet şöyle şekilleniyordu:

1- İşgalcilerle her türlü işbirliği, irtibat ve görüşmeye kesinlikle karşı çıkanlar (Özellikle Güney Lübnan’ın siyasi, mahalli ve geleneksel rehberlerinin bir kısmının tutumu bu yöndeydi)
2- İşgalcilerin oluşturdukları emniyeti sağlama komisyonlarına katılmama,
3- Ekonomik ve ticari hür türlü irtibatın reddi ve İsrail mallarının boykotu,
4- Her türlü kültürel işbirliğine karşı çıkma, İbrani diliyle eğitimin ret edilmesi,
5- İşgalci güçlere karşı şehirsel başkaldırı taktikleri geliştirmek,
6- İşgalci güçlere ve onların işbirlikçilerine karşı gösteri ve mitingler düzenlemek,
7- İşgalcilere karşı silahlı eylem geliştirmek ve onlara saldırılarda bulunmak,
8- İşgalciler ve onların işbirlikçileri tarafından gözaltına alınıp zindanlara doldu-rulanların aileleri tarafından (yürüyüş, boykot gibi) toplumsal başkaldırı hareketle-rinin geliştirilmesi...

İşgalciler ve işbirlikçilerine karşı toplumsal kıyamın ilk kıvılcımları Cebşit şehrinde Şeyh Ragıp Harb tarafından ateşlendi. Bunun akabinde merkezini mescitlerin oluşturduğu Güney Lübnan halkının kıyamı gün gittikçe yaygınlık kazanmaya başladı. Kıyama direnemeyen işgalci güçler şehirlerin caddelerini ve köyleri terkettiler. İşbirlikçilerin Güney bölgesinin köylerindeki büroları kapatıldı. İlk kapatılan yer Cebşit köyünün bürosuydu.

Lübnan’da İslami Direnişin Şekillenmesi

Beka Vadisinde kurulan kamplarda İran İslam Cumhuriyetine bağlı pastarların askeri eğitiminden geçen gençlerin cepheye gitmesiyle İslami direniş şekillenmeye başladı. Direniş, düşman muhasarasında bulunan Beyrut’ta alevlenmeye başlamıştı. Başkentte düşmana karşı eylemleri organize edecek bir teşkilat kurulmuş, teşkilatın Beka’da bulunan direniş rehberleriyle de gizli bir irtibat kanalı oluşturulmuştu.

Güney Lübnan’da ve Beyrut’un güneyinde başlayan direnişte yer alanlar İslami şahsiyetlerden müteşekkil olup, bunların bir kısmı bir şekilde Emel grubuyla veya Filistinli gruplarla irtibat halinde bulunup askeri tecrübeye sahiptiler. Daha sonra Beka’da eğitilen gençler direniş halkaları arasında yerlerini aldılar.

Hizbullahi hareketin varlığı, İsrail’in Yaser Arafat ve Filistinli savaşçıları Lüb-nan’dan çıkarmak için ülkeyi işgal ettiği 1982 yılına rastlar. Hizbullah, Güneydeki köylerde küçük eylemlerle işe başlayıp eylemlerini geliştirdi. İlk dönemlerde Hiz-bullah’ın en önemli eylemi, Sur kentinde bulunan İsrail’in komuta merkezinin havaya uçurulmasıydı. Muhammed Kasir isimli Güney Lübnanlı bir genç, 11 Kasım 1982 tarihinde şahadet operasyonu gerçekleştirip, içinde yüzlerce kilo patlayıcı bulunan bir taksi ile işgalci güçlerin komutanlık binasını yerle bir etti. Şahadet operasyonu neticesinde İsrailli komutan ve askerlerden toplam 76 kişi öldü.

Direnişin başlamasıyla işgal bölgesinde yaşayan direnişçiler, önemli fırsatları değerlendirip işgalcilere saldırılar düzenliyor ve ağır darbeler indiriyorlardı. Bu di-renişçiler; ilim adamı, tüccar, esnaf. Vb gruplardan müteşekkil olup bölgede yaşayan insanlardı. Bunlardan bazıları Emel Grubundaki resmi üyeliklerini devam ettirip bu ismi kalkan olarak kullanarak eylemlerini gerçekleştiriyorlardı. Emel Grubu ise, İsrail’le silahlı mücadeleye yanaşmıyor, bunun olumsuz bir mücadele tarzı olduğunu savunuyordu.

Güney Lübnan geniş bir alanı kapsadığından, direniş güçleri arasında irtibat ve işbirliğinin sağlanması ve direnişin koordineli yürütülmesi için bu bölge yedi ayrı mıntıkaya ayrıldı. Her mıntıkanın bir askeri sorumlusu, onun yardımcısı ve 80 sa-vaşçısı bulunuyordu. Bu seksen kişilik gruplar birbirlerinden ayrı örgütlenmiş olup, birbirleri hakkında hiçbir bilgiye sahip değillerdi. Böylece bir grubun deşifre olmasıyla diğer gruplara zararın önüne geçilmiş oluyordu. Direnişçiler, yaptıkları eylemlere karşı hiçbir ücret almıyor, geçimlerini günlük işlerinden kazandıklarından temin edi-yorlardı. Bu yedi grubun sorumluları Güney bölgesinin askeri sorumlusuna bağlı, buradaki sorumlu ise Beyrut’ta ki rehberlere bağlı olarak çalışıyordu.

İşgal bölgesindeki direniş sadece askeri eylemlerle sınırlı değildi. Bununla birlikte bölge halkının mücadele katılımı ve halkın işgalcilere karşı eylemleri (boykot, grev, yürüyüşler...) direnişin başka yönünü oluşturuyordu. Güney Lübnan’daki ruhanilerle sıkı irtibat ve halkın mücadeleye katılımını sağlamak için Hizbullah tarafından bir şura oluşturuldu. Güneydeki askeri işlerin sorumluluğunu yürüten komutanın da bu şurayla irtibatı vardı.

Bu merhalede askeri eylemlerin çoğu Litani nehrinin kuzeyinde (Beyrut’un gü-neyinden, Sayda’nın güneyine kadar olan alan) gerçekleştiriliyordu. Bu nehrin gü-neyinde ise faaliyet planlanıyor ve mühimmat nakli yapılıyordu. Bu mıntıkanın bazı köyleri Güney bölgesinin rehberliğinin merkezini teşkil ettiğinden, İsrail’in istihbarat ve emniyet güçlerinin buraya yönelik hassasiyetlerinin artmaması için bu alandaki köylerde sükûnetin muhafazasına çalışılıyordu.

Hizbullah, direnişi başlattığında öncelikle işgalci İsrail ordusunu hedef tahtasına oturtmuş, işgalcilerle herhangi bir şekilde irtibatlı olanlara karşı müsamahalı dav-ranma taktiğini kullanmaya başlamıştı. Zira bu aşamada Hizbullah’ın amacı, İsrail’in dost değil düşman olduğunun halk tarafından tamamen anlaşılmasıydı. Bu siyaset, direnişin yerleşmesi ve idamesi için vazgeçilmezdi.
Böylece, savaşçıların siyasi hüviyetleri belli olmadan Hizbullah’ın askeri organizesi İslami direniş şeklinde şekillendi. Beka’da bulunan rehberler, hareketin olgunlaşması ve İslami direnişin güçlenmesinden önce İslami direnişi ilan etmemeyi, Milli Direniş Cephesi adı altında eylem haberlerini duyurmayı maslahat olarak kabul ettiler.

İslami Direniş Varlığını İlan Ediyor

Daha önce açıklandığı gibi Hizbullah, direnişe başladıktan sonra uzun bir süre faaliyetlerini gizliden gizliye devam ettirdi. Bu aşamada, işgal ordusuna karşı ger-çekleştirdiği eylemler hakkında resmi hiçbir açıklamada bulunmadı. Ülke toprakla-rının büyük bölümünün İsrail işgalinde olması, çok uluslu gücün bölgede bulunması, Lübnan ordusu ve Hıristiyan silahlı gruplar gibi düşmanların varlığı ve Emel grubu gibi rakibin bulunmasından dolayı gelecek öldürücü darbelerin önüne geçmek isteyen Hizbullah, siyasi ve askeri olarak varlığını ilan etmediği gibi direniş faaliyetlerini “Milli Direniş Cephesi” şemsiyesi altında yürütüyordu. Bu durumu kullanan Lübnan’ın sol gruplarından bir kısmı ve Emel grubu Hizbullah’ın İsrail’e karşı gerçekleştirdiği eylemlerin çoğuna kendi isimlerini kullanarak sahip çıkıyorlardı.

Bunun en bariz örneği, Ahmet Kasir’in İsrail güçlerine karşı 1982 yılında Sur kentinde gerçekleştirdiği şahadet eylemidir. Hizbullah uzun süre eylemcinin kimliğini açıklamadığı gibi mesuliyetini de üstlenmedi. Bu tavır, Güney Lübnan’da direniş güçlerinin deşifre olmamasına yol açtığı gibi İsrail’i büyük bir çıkmazın içerisine sü-rüklemişti. İsrail güçleri ilk aylarda İslami direnişten habersiz olduklarından, işgal bölgesinde İslami güçlerin yerine Filistinli ve sol grupların peşine düşmüşlerdi.

Hizbullah’ın İslami direnişi tedrici olarak belirginleşmeye başlayıp resmi olmayan şekliyle dillere düşünce, Hizbullah karargâhı İsrail uçaklarının bombardımanı ve İsrail işbirlikçilerinin bombalı arabalarla Ba’lebek’te gerçekleştirdikleri eylemlerle kendini gösterdi. İsrail’in Beka’da (Centa Kampı) Hizbullah kampına gerçekleştirdiği hava saldırısı oldukça etkiliydi. Zira bu saldırı, Hizbullah’ın 1983 yılında İsrail’e ve çok uluslu güce karşı gerçekleştirdiği bir dizi saldırılardan sonra gerçekleşti. İşgalci İsra-il, saldırının sebebini yayınladığı bildiride şöyle dile getiriyordu: “Bu karargâh, İsrail ordusuna karşı eylemci yetiştirme merkeziydi. Sur kentinde öldürülen İsrail askerle-rinden de onlar sorumludur”

Hizbullah’ın teşkilatlanması ve İslami direniş (Hizbullah’ın askeri kolu) yavaş yavaş gerekli olgunluğa ulaşmaya başlamıştı. Hizbullah, artık kendisini ilan vaktinin geldiğini anlamıştı. Zira bu gerçeği gizleme iki ağızlı bir kılıç gibiydi. Gizlilik her ne kadar düşman saldırılarına karşı Hizbullah’ın ve İslami direnişin önünde bir set olarak duruyorsa da siyasi alanda Hizbullah’ı tecrit ediyor, diğer grupları da etkin rollere büründürüyordu. İslami direniş, 6 Haziran 1994 yılında bir beyaniye ile resmi olarak kendisini ilan etti. İslami Direnişin ilanıyla Hizbullah ve Emel grubu arasındaki ihtilaf şekillenmeye başladı. Emel grubunun İsrail’e karşı direnişte ayak bağı olması ve çıkarttığı problemlerden dolayı Hizbullah, Milli direniş cephesinden ayrılmak zorunda kaldı. Bu karar, Hizbullah’ın siyasi ve sosyal alana attığı ilk adımı da teşkil ediyordu. Bununla birlikte Hizbullah, gizli dönemin bedelini yıllarca ödemek durumunda kalacaktı.

İslami Direniş; Yani Hizbullah

İsrail’in Güney Lübnan’ın büyük bölümünden geri çekilmesi, Hizbullah’ın askeri ve siyasi zaferiydi. Her ne kadar Lübnan’ın bazı sol grupları İşgalci İsrail’e karşı direniş-ten bahsetseler de alenen ve fiili olarak bütün gücünü direnişe harcayan sadece Hizbullah’tı. Norveçli araştırmacı Kehmagnus Ranstrub bu hususu şöyle dile getiriyor: “Silahlı eylemlerin piri Hizbullah’tı. 1985 yılında İsrail’in tayin ettiği emniyet şeridinden İsrail’i geri çekilmeye mecbur etti” Amerika Beyrut üniversitesi siyasi ilimler fakültesi dekanı Prof. Nezad Hamza ise bu hususta şu cümleleri dile getiriyor: “1984 yılından İsrail’in geri çekildiği 1985 yılına kadar gerçekleştirilen askeri eylemler İslami direniş hareketi Hizbullah tarafından gerçekleştirildi. Hizbullah’ın öncülüğünü yaptığı İslami direniş hareketi, İsrail güçlerini 1978 yılından beri işgal ettikleri bölgeden çekilmeye mecbur etti. Hizbullah, 1985 yılından beri İsrail’e karşı mücadelenin rehberliğini yürütüyordu”

Hizbullah’ın eylemleri karşısında çaresiz duruma düşen işgalci İsrail ordusunun Sayda şehrini terk etmesinden bir gün sonra (16 Şubat 1985) Hizbullah taraftarları, yüzlerce arabalık konvoyla büyük gruplar halinde Sayda kentine doğru harekete geçip Hizbullah’ın zaferini kutlamaya başladılar. Zamanın Lübnan cumhurbaşkanı Emil Cemayel, fırsattan istifade edip zafer kutlayan halkla birlikte görünmek için Sayda kentine gitti. Cumhurbaşkanı Sayda’da halkın protestosuyla karşılaştı. Slogan atan protestocular cumhurbaşkanının yargılanmasını istiyorlardı.

Güney Lübnan’ın büyük bölümünü düşmanın işgalinden kurtaran Hizbullah’ın zaferi Lübnan’ın çehresini değiştirmişti. Emel Grubunun lideri ve aynı zamanda hükümet kabinesinin üyesi Nebih Berri, İsrail’e karşı tavrını değiştirdi. Berri, o zamana kadar müzakere neticesinde İsrail’in Lübnan işgalini sona erdireceğine inanıyordu. Ama 1985 yılında direniş karşısında zorlanan İsrail’in Lübnan’ın bir kısmından geri çekilmesi onun da düşüncesini değiştirmişti: “Bu günden sonra İsrail Lübnan’ın güneyinde bir köye dahi hücum etse, İsrail’in el-Celil bölgesinin hedef alınması gere-kir” diyordu. Berri’nin İsrail aleyhinde ciddi tavır değişikliğine gitmesi her ne kadar radikal Şiilerce bir nevi dalgalara binmek şeklinde telaffuz edilse de bu tavır, muhafazakâr ve geleneksel Şiilerde bir anlayışın değişimine yol açmıştı.

Hizbullah Lübnan’da kudret ve nüfuzunu arttırdıkça, Emel grubunun rehberliği varlığını korumak için daha çok radikalleşiyor ve daha çok sivriliyordu. Lübnan’daki, özellikle de güneydeki konumunu muhafaza etmek için çabalayan Emel Grubu, İsra-il’e karşı direnişte esas unsuru teşkil etmek için işgalci güçlere karşı mücadele baş-lattı.

Hizbullah’ın Varlığını İlan Etmesi

İslami direnişin varlığının duyurulmasından sonra Hizbullah savaşçıları 1984 yılının sonlarında Beyrut’ta aşikârene bulundukları halde, hareketin rehberleri ve siyasi teşkilat hakkındaki gizlilik devam ediyordu. İsrail’in Sayda şehrini terk etmesiyle birlikte 16 Şubat 1985’te resmi bir toplantı gerçekleştiren Hizbullah, bir beyaniye yayınlayarak kimliğini, stratejisini ve ideolojik programını ilk defa ilan ediyordu. Hizbullah’ın resmen ilanını duyurduğu beyaniye, Şeyh Ragıb Harb’in Hesine Şiyah’ta şehit düşüşünün birinci yıldönümünde, hareketin sözcüsü unvanıyla Seyyid İbrahim el-Emin tarafından okundu. 48 sayfadan oluşan beyaniye Hizbullah’ın kimliğini, içteki gelişmelere bakış açısını, bölgesel ve evrensel meselelere yaklaşımını geniş bir şekilde anlatıyordu. Bu beyaniye bir nevi Hizbullah’ın manifestosu niteliğindeydi.

Beyaniye nin kamuoyuna duyurulmasıyla, çok uluslu gücün ülkeyi terk etmesi ve İsrail’in mecbur bırakılıp işgal ettiği ülke topraklarından çıkartılması Hizbullah’ın öncelikli hedefleri arasında görünüyordu.

Beyaniye nin ilanından önce Lübnan’da Hizbullah hareketi yeterince tanınmıyordu. Hizbullah, kendini ilan ettiği beyaniye sinden önce, değişik münasebetlerle İslam’i direnişin varlığını duyurmuştu. Kendini ilan etmesiyle hareketin rehberleri Beka’dan Beyrut’a geçip Zahiye’ye yerleştiler. Buranın seçilmesinin sebebi, Zahiye’nin Güney bölgesindeki savaş alanına ve başkentteki siyasi kararların alındığı merkezlere yakın olmasıydı.

Hareketin sözcülüğünü bir ruhaninin yapması ve hareketin rehberlik şurasının Dahiye’ye yerleşmesiyle, Hizbullah’ın ruhanilerden müteşekkil bir rehberlik şurası tarafından yönetildiği açıkça ortaya çıkıyordu. Şuranın ruhanilerden oluşması, 1982 yılında Hizbullah’ın kuruluşuna öncülük eden ruhanilerin yerini belirginleştirmişti. Bu tarihlerde Hüseyin Musevi (Ebu Haşım) dışındaki Hizbullah şurasının bütün üyeleri sarıklı ve cübbeli ruhanilerden oluşuyordu.

Rehber yardımcılığını yürüten Şeyh Naim, Hizbullah’ın faaliyetlerini gizli yürüttüğü ilk devre hakkında şu açıklamalarda bulunur:

“Hizbullah, 1985 yılına kadar bir bütün olarak yapılanmasını tamamlamış ve ol-gunlaşmış bir hareket seviyesine ulaşmadığından varlığını ilan etmedi. Hiç kimse faaliyetlerimizden ve irtibatlarımızdan haberdar olmadan işlerimizi yürütüyorduk. O merhalede henüz yeni yetişen bir fidan gibi olup güçlü sayılmadığımızdan, varlığımızı ilan etme durumunda öldürücü darbelerle karşılaşabilir, büyük sarsıntılarla yüzleşebilirdik. Bundan dolayı kendi kabuğumuzda kalmayı kararlaştırdık. Buna rahman hareketimizi devam ettirmek için yoğun çaba sarf ettik. Mesela bizden biri şehit olsa, diğerinin onun yerini doldurup mücadeleyi sürdürmesi gerekiyordu. Bu-nunla birlikte teşkilatımızın tabiatı ve keyfiyeti, faaliyetlerimizin gizli olmasını zorunlu hale getiriyordu. 1985 yılına gelindiğinde bir beyaniye ile kendimizi ilan edip hareketin bazı şahsiyetlerini kamuoyuna tanıttık. Bazıları ise gizli kalmaya devam ettiler”

Hizbullah’ın kendini ilan etmesinden sonra İsrail’e karşı yürütülen silahlı İslami direnişin gelişerek devam etmesiyle birlikte hareket, siyasi olarak da kendisine ait yeri doldurmaya çalışıyordu. Böylece savaşçıların fedakârlıkları ve kahramanlıkları elde ettiklerinden mahrum kalmalarına yol açmayacaktı. Bu aşamadan sonra Hiz-bullah, emniyete hasredilmiş gizli kabuğundan sıyrılıp yarı gizli bir hal almaya baş-ladı. Bu durum değişikliği, Hizbullah’ın ve diğer bazı Müslümanların Amerika ve İsrail’in terör saldırılarına maruz kalmalarına yol açtı. Bu alanda ilk saldırı Hizbul-lah’ın beyaniyeyi ilanından üç hafta sonra gerçekleşti.

Bu tanıtımdan sonra açıklamak gerekir ki Şehid Şeyh Ragıp, Hizbullah’ın mües-sislerinden olup, hareketin rehberliğe seçildikten bir müddet sonra şehid oldu. Ondan sonra Şehid Hüccet’ul İslam Abbas Musevi Hizbullah’ın rehberliğine seçildi. O da eşi ve çocuklarıyla birlikte işgalcilerin kalleşçe düzenlediği terör saldırısında şehid oldu. Şimdi ise Seyyid Hasan Nasrallah Lübnan Hizbullah’ının rehberliğini yürütmektedir.

İbrahim Fırat tarafından Hüseyni Sevda Sitesi için Farsça’dan Türkçe’ye çevrilmiştir.

Kaynak: Başgahé Endişe

Diger Basliklar
   VAHDET VE TAHAMMÜL -7
   VAHDET VE TAHAMMÜL -6
   VAHDET VE TAHAMMÜL -5
   VAHDET VE TAHAMMÜL -4
   VAHDET VE TAHAMMÜL -3
   VAHDET VE TAHAMMÜL -2
   VAHDET VE TAHAMMÜL -1
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -41
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -40
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -39
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -38
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -37
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -36
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -35
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -34
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -33
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -32
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -31
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -30
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -29
İlan ve Mesajlar
 
 
 
Şehid Rehber
Şehidlerin Hayatı
Savunmalar
Manifesto


K. Dilinden Hizbullah


Anasayfa | Videolar | Arama | Siteyi Öner | Mobil | İletişim | Yukarı Git