Ana Menü
   ANA SAYFA

   İLETİŞİM

   SİTEDE ARA

   SİTEYİ ÖNER

   BASIN BÜROSU

   ŞEHİTLER ALBUMÜ
Bir Ayet - Bir Hadis
Bir Ayet:
Gözleri horluktan asagi düsmüs bir halde kendilerini zillet bürür. Halbuki onlar, sapasaglam iken de secdeye davet ediliyorlardi (fakat yine secde etmiyorlardi). Kalem/43

Bir Hadis:
Müslüman, dilinden ve elinden diğer müslümanların güvende olduğu, mü’min de insanların malları ve canları hususunda kendisine güvendiği kişidir. (Tirmizi, İman 12)
En Son Eklenenler
Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Cemaati Rehberi M...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

HİZBULLAH REHBERİ...

Hizbullah Rehberi...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

ŞEHADETİNİN 23. Y...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 22. Y...

Hizbullah Cemaati...

MUHTEREM EDİP GÜM...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 21. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

YENİ ZELANDA’DAKİ...

ŞEHADETİNİN 19. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -29

18- MAHRUMLAR VE MUSTAZAFLAR

Geçen Sayıdan Devam

“Sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: "Hayır olarak infak edeceğiniz şey, anne-babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışadır. Hayır, olarak her ne yaparsanız, Allah onu şüphesiz bilir." (Bakara Suresi 215)

Sadaka, infak ve ihtiyaç sahiplerine yardım Kur’an toplumunun en bariz vasıflarındandır. İslâm'ın doğup geliştiği şartlara benzer ortamlarda Kur’an toplumunun karşı karşıya kaldığı sıkıntı ve problemlerle başa çıkabilmesi için kaçınılmaz olarak yerine getirilmesi gereken en önemli kulluk görevlerindendir. Bunun yanı sıra yardımlaşma, toplumsal dayanışma ve sosyal güvenliğin gerçekleşmesi, fertler arasında duygusal farklılıkların ortadan kaldırılması açısından da gereklidir. Zaten Kur’an toplumun fertleri bir bütünün azaları olduklarından Kur’an toplumunun her ferdi İslami organizmanın bir parçası olduğu bilinciyle yaşamalı, bu toplumun acı ve mutlu günlerini birlikte paylaşması gerektiğine inanmalıdır.

“Sizden, faziletli ve varlıklı olanlar, yakınlara, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere vermekte eksiltme yapmasınlar, affetsinler ve hoş görsünler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah,
bağışlayandır, esirgeyendir.” (Nur Suresi 22)

Öyleyse yakınlara hakkını ver, yoksula da, yolcuya da. Allah'ın yüzünü (rızasını) isteyenler için bu daha hayırlıdır ve felaha erenler onlardır. (Rum Suresi 38)

Mal ve mülk Allah’a ait olup bunu kullarına rızık olarak farklı şekil ve miktarlarda vermiştir. Kullarından mal verdiklerine, bunda başkalarının hakkının bulunduğunu, fedakârlıklarda bulunup bu hakkı kendi elleriyle sahiplerine takdim etmeleri istenir. Zaten kulların kıldıkları namazlar gibi zekâtlarını da verecekleri hesaba katılarak başka fedakârlıklarda bulunup zekatla yetinmemeleri, sadakalarla ihtiyaç sahiplerinin yardımına koşmalarıyla ilgili ciddi bir istek ve teşvik söz konusudur.

Rızkı veren Allah Teala olunca, mal Allah Teala’ya ait olunca, Allah Teala’nın verdiği malla ilgili koyduğu sınırlar Mü’minlerin biricik ölçüleridir. Zekâtlarını vermenin yanı sıra ihtiyaç sahiplerinin malda haklarının olduğu bilinciyle Müslüman şahsiyetlere yaraşır derecede hareket edilmelidir.

“Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir veli (koruyucu sahip) gönder, bize katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?” (Nisa Suresi 75)

İşte mustazafların en fazla yardıma ihtiyaç duydukları başka yörelerde yaşayan Mü’minlerin yürekleri dağlayan manzaralar karşısında harekete geçeklerini umdukları tablolardan birisidir bu. Müslüman olduklarından dolayı zulme maruz kalıyorlar! Dinlerinden dönme ya da etkisiz hale getirilmeyle karşı karşıya bırakılıyorlar. Dünyanın birçok bölgesinde bu acı tabloyla sık sık karşılaşmaktayız. Birkaç yıl önce Bosna’da insan yüreğini dağlayan acılar uzun süre canlı yayında insanlığın gösterimine sunuldu. Binlerce Müslüman canlı canlı mezarlara gömüldü. Bugün de dünyanın birçok yerinde Müslüman halklara büyük acılar yaşatılıyor. En tabii haklarını isteyince katliamlarla karşılık buluyorlar. Hakim rejimler koltuklarını muhafaza için Suriye, Bahreyn, Yemen ve diğer ülkelerde Müslüman halkları acımasızca katlediyorlar. Yürekleri yanarak bu vahşet manzaralarını seyreden Mü’minlerin ellerinden ise hiçbir şey gelmiyor. Bu karşı koyamama durumu zalimlerin iştahlarını kabartıp daha fazla zulüm yapmalarına sebep oluyor. Bunların kendi iç sorunları olduğunu dile getirip dışarıdan en küçük bir isteğe bile kapılarını kapatan zalimler, yalan ve iftiralara dayanan propagandalardan sonra Müslüman halkı katletmeye başlıyorlar.

Bütün bu manzaralar, Müslümanların her alanda ağırlıklarını ortaya koyup varlıklarını güçlü bir şekilde ifade etmek zorunda olduklarını göstermektedir. Müslümanların güçlü cemaatleşmeye sahip olmaları, hatta bunun ülke sınırlarını aşan bir nitelikte bulunması gerekir. Yeryüzünün farklı alanlarında ezilen Müslümanlara kanat gerebilen, zulmedenlere karşı durabilen bir güce ulaşmalıdırlar. Birileri dünyanın bir bölgesinde inançlarından dolayı Müslümanlara zulmetmeye yeltendiği zaman bu İslami cemaatin varlığını hesaba katmalı. Böylece yeryüzündeki Müslümanların emin bir şekilde hayatlarını sürdürme imkanı doğmaktadır.

Müslümanların küresel bir şekilde örgütlenmeleri epey zordur. Uzun zaman alan, büyük fedakârlıklar isteyen ve birçok olumsuzlukla yüz yüze bırakacak çok zahmetli ve bedel isteyen çalışmalardır. Bu zor olana ulaşma mümkün değilse, hakları ellerinden alınan Müslümanlara hangi kanallarla ne tür yardımlar ulaştırılabiliyorsa, seferber olmalı, sıkıntılarını gidermek için çalışılmalıdır. Hatta Allah Teala, ayeti kerimede zulmedenlere karşı neden savaşmadıklarını sorarak, Müslümanları savaşa teşvik etmektedir.

İslam coğrafyasında Müslüman halkların başında bulunan kukla rejimlerin zulmü nefesleri kesen bir noktaya ulaşmıştır. Her gün birçok yerde çok sayıda Müslümanın kanı akıtılmaktadır. Zalimlere boyun eğme, onların çirkef düzenlerini kabule mecburmuşçasına halka dayatmalarda bulunulduğu halde cılız itirazların dışında ciddi bir tepkiye rastlanmamaktadır.

Zulmün sadece İslam coğrafyasıyla sınırlanmadığı başka yerlerde de vahşiliklerin sergilendiği manzaralara rastlamaktayız. İnsan haklarının merkezi olmakla övünen Batı ülkelerinin bir kısmı zulmün merkezleri haline gelmiştir. İnsan hakları ile ilgili bol bol propagandalar yapılırken, ezilenler, hakları ellerinden alınanlar ve öldürülenler Müslümanlar olunca derin sessizliği tercih etmekte, tepkisizlikleriyle zalimlere pirim vermektedirler.

İslam’ın ilk yıllarında Müslümanlar sadece Mekke’de zulme tabi tutulurken, bugün dünyanın birçok yerinde çok sayıda Mekke ile karşı karşıyayız. Zalimler, hiçbir yerde durup dururken zulmü bırakıp adalete dönmüyorlar. Zulme karşı duruşun ve zalimleri durdurmanın tek geçerli yolu Müslümanların kimseden bir şey beklemeden, harekete geçip güçlü bir örgütlülük ve ciddi şekilde cemaatleşmeye gitmeleridir.

Müslümanların zulümle yüz yüze bulundukları alanlarda mazlumlara yardım, imkanı olan bütün Müslümanların üzerine farzken, zulmün bertaraf edilmesi için her türlü fedakarlıklar gösterilmelidir.

“Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler. "Biz size, ancak Allah'ın yüzü (rızası) için yediriyoruz; sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne bir teşekkür." "Çünkü biz, asık suratlı, zorlu bir gün nedeniyle Rabbimizden korkuyoruz." Artık Allah, onları böyle bir günün şerrinden korumuş ve onlara parıltılı bir aydınlık ve bir sevinç vermiştir. Ve sabretmeleri dolayısıyla cennetle ve ipekle ödüllendirmiştir. (İnsan Suresi 8-12)

Ayetlerin önümüze serdiği altın tablo İslami sistemin özelliklerinden birini gözler önüne sermektedir. İslam’ın sistemi Kur’an toplumu üyelerinin yükümlülüklerini yerine getirmede azimli, ihtiyaç sahiplerine karşı şefkat ve merhamet duyguları taşıyan, başkalarının sıkıntılarını önceleyen, İslam için hiçbir bedeli ödemekten kaçınmayan, Allah Teâla’dan gerektiği gibi korkup çekinen İslami kişiliğin şeklini ortaya koymaktadır.

İşte bu numune insanlar sorumluluklarını yerine getirmede ve Müslümanların onurunu korumada özveriyle çalışırlar. İmkânları olduğu zaman içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan ellerindekini kardeşleriyle paylaşırlar. İmkânları olmadığı zamanlarda ise merhamet duygularıyla kucaklarını açıp et kemik gibi bütünleşirler. Acı ve tatlı günlerinde yanlarında olurlar.

Bugün birçok ülkede zenginler israfın içinde boğulurken, fakirlerin açlık ve yoksulluk içinde karşılaştığı sıkıntılar herkese aşikârdır. Örneğin dünyanın en zengin ülkelerinden Amerika’da servet sahiplerinden herhangi birinin geliri bazı ülkelerin bütçelerini katlarken, milyonlarca insan açlık ve yoksulluk içinde yaşamaktadır. Çoğunun başını sokacağı küçük bir evi bile bulunmamaktadır. İşte bu manzaralar İslam’ın sistemi ile insanlara bunca zulmü reva gören modern dünya sisteminin farkını bariz bir şekilde gözler önüne sermektedir.

Sadaka ve yardım Müslüman şahsın en bariz vasıflarındandır. Efendimiz Hz. Peygamber (sav) birçok hadisinde Müslümanları vermeye teşvik etmektedir. Bir hadisinde şöyle buyururlar; "Yarım hurma ile bile olsa cehennem ateşinden kendini koru."

Mü’minler vazifelerini hakkıyla icra ettikleri zaman İslam toplumunda fakir ve yoksulluğun eseri kalmayacak. Allah Teala’nın mallarındaki hakkı olan zekatlarını hakkıyla uygun yerlere verdikleri, sadaka ve yardımlarla ihtiyaç sahiplerinin yardımına koştukları zaman kısa süre sonra ihtiyaç sahiplerini başka yörelerde aramak zorunda kalacaklar. Ancak, herkes vazifesini icra etmeyince, insanlar verme konusundaki imtihanda başarısız kalınca, sıkıntı ve zorluklar içinden çıkılmaz bir hal almaktadır başlamakta. Zenginler mal yığmaya devam ederken fakirler alım gücünün zorlaşması ve hatta imkansız hale gelmesi karşısında her gün daha fazla ezilmektedirler.

Sarp yokuşun ne olduğunu sana öğreten nedir? Bir boynu çözmek (bir köleye özgürlük vermek)tir; ya da açlık gününde doyurmaktır, yakın olan bir yetimi, veya sürünen bir yoksulu. Sonra iman edenlerden, sabrı birbirlerine tavsiye edenlerden, merhameti birbirlerine tavsiye edenlerden olmak. İşte bunlar, sağ yanın adamlarıdır (Ashab-ı Meymene) (Beled Suresi 12-18)

İmanın desteğiyle hareket edenlerin aşabildiği sarp yokuşlardır bunlar. Kur’an toplumunun fedakâr evlatlarının geçebildiği zorlu yokuşlardır bunlar. Yokuşun bitiminde ise güzellikler, Mü’mini bekleyen cennetler vardır.

Zikredilen sarp yokuşla, işin zorlukları olduğu halde Kur’an toplumunun bu işin üstesinden gelebildiği hatırlatılmaktadır. Zaten bu zorluklarla mücadele Kur’an toplumunun mesleğidir. Sahip olduklarını ihtiyaç sahipleriyle paylaşırlar. Hayatları tebliğle, yani insanlara hakkı ve hakikati anlatmakla geçer. Haramların önünün alınması ve sağlam bir İslami toplumun oluşturulması için çabalarlar.

Sarp yokuşu geçmek için kölelere, ezilmişlere, zorda kalanlara ve yetimlere yardım edilmesi istenmektedir. Ayeti kerime “sonra” ifadesini kullanıp iman edenlerden birbirlerine sabrı ve merhameti tavsiye edenlerin de sarp yokuşu geçenlerden olduğu bildirilmektedir.

Sabır, Müminlerin İslam’ı yaşama yolunda kuşandıkları en güçlü silahlardandır. Kur’an toplumunun fertleri, hayatın her aşamasında farklı zorluklarla yüz yüze gelirler. Bütün hayat imtihan sahası olarak önlerine dizilir. Her aşamada farklı şekillerde bedel ödemeleri gerekir. İşte sabır; şek ve şüpheye yer vermeden, ikilik yaşamadan, sağlam adımlarla yere basıp bela ve musibetlere karşı direnmektir. Kur’an toplumunun fertlerinin birbirlerine tavsiye edecekleri en mümtaz vasıflardandır. Diğeri ise merhameti tavsiye etmektir ki, bu vasıf Kur’an toplumunun fertleri arasındaki kardeşliği pekiştirmekte, Kur’an toplumunun çelikten bir yapı gibi bütünleşmesini sağlamaktadır. Müslümanların birbirlerine merhameti safları daha fazla güçlendirmelerine, omuz omuza vererek sıkıntı ve zorlukları birlikte aşmalarına yol açar. İşte bütün bunlar ihtiyaç sahiplerinin ve ezilmişlerin zorluklardan kurtulmalarına, Kur’an toplumunun güçlenmesine ve İslami ruhun yeryüzünü şekillendirmesine ön ayak olacak en belirgin özelliklerdendir.

İbrahim FIRAT

Diger Basliklar
   VAHDET VE TAHAMMÜL -7
   VAHDET VE TAHAMMÜL -6
   VAHDET VE TAHAMMÜL -5
   VAHDET VE TAHAMMÜL -4
   VAHDET VE TAHAMMÜL -3
   VAHDET VE TAHAMMÜL -2
   VAHDET VE TAHAMMÜL -1
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -41
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -40
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -39
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -38
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -37
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -36
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -35
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -34
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -33
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -32
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -31
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -30
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -29
İlan ve Mesajlar
 
 
 
Şehid Rehber
Şehidlerin Hayatı
Savunmalar
Manifesto


K. Dilinden Hizbullah


Anasayfa | Videolar | Arama | Siteyi Öner | Mobil | İletişim | Yukarı Git