| Dört 
Temel Özellik
 
  Kur’an 
toplumu, insanlığın önünü aydınlatan numune bir topluluktur. Bu toplumun 
üyeleri; renkleri, dilleri, milliyetleri ve coğrafyaları farklı da olsa 
Kur’an’ın desturlarına bağlı olarak hayatlarını sürdürürler. Önceden bahsi 
geçtiği gibi Allah Teala bu toplumun özelliklerini birçok ayet–i kerimede 
inceden inceye zikreder. Bu özelliklerin çoğuna önceki yazılarımızda 
değinmiştik. Bu yazımızda Kur’an toplumunun diğer dört özelliğini kısaca 
irdelemeye çalışacağız. Bunların her biri ayrı bir yazı konusu olduğu halde her 
dört özellik iki ayette birlikte zikredildiği için konumuzun ağırlık noktasını 
bu iyi ayet oluşturacak. 
 Namaz kılma, zekât verme, emr–i bi’l ma’ruf ve neh’yi ani’l münker Kur’an 
toplumunun diğer özelliklerindendir. Her dört özelliğin Kur’an’ı Kerim’de ayrı 
yerleri bulunmaktadır. Bazı ayetlerde namazın kılınması ve zekâtın verilmesi 
şahsın Müslümanlığının gerekliliği ve tövbesinin kabulünün şartı olarak 
zikredilir. Emr–i bi’l ma’ruf ve neh’yi ani’l münker, yani iyiliğe davet ve 
kötülükten sakındırma, namaz ve oruç gibi Müslüman hayatının ayrılmaz 
parçalarıdır.
 
 Namaz ile zekât birçok ayette birlikte zikredilirken, ayrı zikredildikleri de 
görülür. Ancak emr–i bi’l ma’ruf ve neh’yi ani’l münker geçtikleri her yerde 
birlikte bulunurlar. Ancak Kur’an’ın iki ayetinde ise her dört özellik birlikte 
zikredilir. Her dört özelliğin birlikte bulunması, aralarında yakın bir ilginin 
olduğunu ortaya koyar. Kur’an toplumunda bu dört özellikten biri eksik olunca, 
yani bir topluluk namaz kılmaz veya zekât vermez ya da emr–i bil ma’ruf ve nehy-i 
anil münkeri terk ederse, Kur’an toplumu olma özelliğini kaybeder.
 
 “Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği 
emreder, kötülükten alıkoyarlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, 
Allah ve Resûlüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz 
Allah azîzdir, hikmet sahibidir.” (Tevbe 71)
 
 “Onlar (o müminler) ki, eğer kendilerine yeryüzünde iktidar verirsek namazı 
kılar, zekâtı verirler, iyiliği emreder ve kötülükten nehyederler. İşlerin sonu 
Allah'a varır.” (Hac 41)
 
 İman sahiplerini güçlendirip aziz kılmaya, İslam düşmanlarını kahretmeye ve 
helak etmeye kadir olan Allah Teâlâ’nın bütün hükümleri hikmete dayanır. 
Mü’minler’in izzeti ve mutluluğunu esas alan hayat programını Kur’an’da en ince 
noktasına kadar zikreden Allah Teâlâ, kendisine bağlı ve dinine hizmet eden 
kullarını diğerlerinden ayırır. Rengi, dili ve ırkları farklı da olsa sadece 
Mü’min erkeklerle Mü’min kadınların birbirlerinin velileri olduklarını, bunların 
Mü’min olmayan erkek ve kadınlarla dostluklarının bulunmadığını ortaya koyar. En 
yakın akrabaları da olsa inanmayanlar velilik vasfını taşıyamazlar.
 
 Kur’an toplumu, aynı dini idealler çerçevesinde bir araya gelmiş Mü’minlerin 
oluşturduğu cemaattir aynı zamanda. Bir toplum, Kur’an toplumunun özelliklerini 
taşıyorsa İslami cemaat vasfını alabilir.
 
 Kadınıyla erkeğiyle birbirlerinin velisi olarak nitelendirilen Mü’minlerin ayeti 
kerimede geçen birinci vasıfları namazla ilgilidir. "Namazı kılarlar" 
ifadesiyle onların hayatlarının bir parçasını namaz oluşturur. Namazsız hayat 
düşünülemez. Onları ayakta tutan namaz, İslami kişilik kazandıran en bariz 
özelliklerindendir. Namazla her gün Allah Teala’nın huzuruna çıkıp 
bağlılıklarını ve kulluklarını ibraz ederler. O'nunla olan bağlarını 
güçlendirirler, isteyerek, boyun eğerek ve büyük bir teslimiyet içinde O’na 
yönelirler.
 
 Kur’an toplumun fertlerini birbirlerine kenetleyen, dostluğun ve dayanışmanın 
maddi ve manevi bağlarını muhkem haline getiren diğer bir özellik “zekat”tır. 
Ayet–i kerime Kur’an toplumunun özelliklerini anlatırken “Zekatı verirler” 
şeklinde beyan eder. Mallarının hakkını verir, nefsin cimriliğini ortadan 
kaldırırlar. İhtirastan arınır, zayıf ve muhtaçların sıkıntı ve problemlerini 
çözüp dertlerine derman olurlar. Böylece Kur’an toplumunun dinamik bir hale 
gelmesine yol açarlar. Allah yolunda vermeyi sever, özellikle de İslami 
hizmetlerin yapılması ve gelişmesi için hiçbir maddi fedakarlıktan kaçınmazlar.
 
 İyilik ve hayrı çağrı, yani emr–i bi’l ma’ruf Kur’an toplumunun diğer bir 
özelliğini oluşturur. Onların işleri hikmete dayanır. Yeryüzünde hakkın ve 
adaletin hakim olması, iyiliğin ve hayrın yerleşmesi ve insanların özgürleşmesi 
için çalışırlar. Taassup, kişisel çıkarlar, arzu ve isteklere esir olma gibi 
basitliklerden uzak dururlar.
 
 İyiliği ve hakkı tavsiye ederken, bozguncu, kötülük taraftarı ve harap etmeye 
çalışanlara karşı gelir, onları kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar. Her türlü 
kötülük ve bozgunculuğa karşı dururlar.
 
 Münkerden nehiy, yani kötülüğü engelleme, iyilik tavsiyesinden anlamayanlara 
karşı çıkış hareketidir. Bu özellikleriyle kötülüklere ve zulme boyun eğen, 
uysal ve teslimiyetçi bir imana sahip olmadıklarını, kötülere ve zalimlere karşı 
sarsılmaz bir karşı koyuşla varlık gösterdiklerini ortaya koyarlar.
 
 Zalimler tarih boyunca her zaman zor ve dayatmalarla varlıklarını sürdürmeye 
çalıştılar. Adalet ve hak taraftarları hikmetle çağırdıklarında çoğu zaman 
seslerini duyurmalarına bile müsaade edilmedi. İyilik ve hikmetten anlamayıp 
zulmetmeye devam edenlere karşı ciddi bir duruş sergilediklerinde ve davet 
ettikleri hakkın uğruna bedel ödeme azmi gösterdiklerinde büyük başarılara imza 
attılar.
 
 Örneğin Hz. Peygamber (sav)’in iyilik ve hikmetle daveti halkta yoğun bir 
karşılık buluyordu. Zaten İslam’a yöneliş gönül işi olduğundan hikmetle davet en 
kalıcı ve en etkili davet biçimi olarak Resul-i Ekrem (sav)’in tebliğinde öne 
çıkıyordu. Ancak, ellerindekileri yitirme korkusuna sahip güç sahipleri çoğu 
zaman halklarının özgürlük ve adalete çağıran tevhid dinine girmesine müsaade 
etmezler. Çünkü bir tek Allah’a kulluğa soyunan insanların başkalarına kulluğu 
kabul etmeyeceğini çok iyi bilirler. İyilik ve hikmetle çağıran davetçilere 
tahammül edemez, baskı ve tehditlerle veya ortadan kaldırarak onları etkisiz 
hale getirmeye çalışırlar.
 
 İyilik ve hikmetle davetin semere vermesi için kötülük ve zulümde diretenlerin 
çirkin işlerinden vazgeçmeye ikna edilmeleri gerekir. Çoğu zaman davetle buna 
yanaşmadıklarından, zulümlerinden vazgeçmeleri için ciddi bir tepki ve karşı 
koyuşa ihtiyaç duyulur. Bunun için de Kur’an toplumuna bağlı insanların güçlü ve 
sarsılmaz bağlarla bir birlerine bağlı, sağlam temeller üzerine bina edilerek 
örgütlenmiş cemaat halini almaları gerekir.
 
 Kadın ve erkeklerin birbirlerinin velileri olduğu, namaz ve zekâtla 
temellendirilen, iyiliği ve hakkı tavsiye eden, kötülük ve zulümden vazgeçiren 
insanlar bütün bunları temelleri takva üzere bina edilmiş İslami bir cemaatle 
yerine getirebilirler. Aksi takdirde zalimlerin hakim olduğu toplumlarda İslami 
sorumluluklarını hakkıyla yerine getirme imkanı bulamazlar.
 
 “Kur’an Toplumunun Özellikleri” adıyla vermeye çalıştığımız konuyu burada 
noktalıyoruz. Allah Teâlâ izin verirse bundan böyle başka konularla bu köşeyi 
doldurmaya çalışacağız.
 
 “…Onların dualarının sonu; Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.” (Yunus 
10)
 
 İbrahim FIRAT
 
 |