| 20-  Değerler Toplumu
 
  İnsanlar beşeriyet tarihinin başlangıcından bugüne farklı düşünce, din ve  inançlara sahip olarak yaşadılar. İnsan topluluklarının taşıdığı farklı siyasi  ve felsefi düşünceler, tarih içinde değerlerin oluşumuna yol açtı. Bu değerler  insan toplumlarının vazgeçilmezleri olup zaman ve şartların değişmesine rağmen  insanlar kendi değerlerine bağlı yaşamaya çalışırlar. Değerlerine aykırılık  teşkil eden şeylerden de uzak durmak için çabalar. 
 İnsanlığın değerleri her akıl sahibinin kabul ettiği ve savunduğu bir  hakikattir. Ancak dünyevi arzu ve isteklerin ve boş heveslerin peşine düşen bazı  insanların değerleri diye bir şey yokken, akıl ve izan sahiplerinin büyük  kısmının bu hakikat karşısında bir tereddüdü yoktur.
 
 Kur’an toplumunun değerlerinin temelini Kur’an oluşturur. Kur’an toplumunun  inanması gereken değerler bizzat ayeti kerimelerde ifadesini bulur:
 
 “İşte benim dosdoğru yolum budur, bu yola uyunuz. Sakın sizi Allah'ın  yolundan ayrı düşürecek yollara girmeyiniz. İşte Allah, kötülüklerden  sakınasınız diye size bu direktifi veriyor.” (En’am Suresi 153)
 
 Bu yolun Kur’an toplumunun çizgisini ve değerlerini oluşturduğu, daha önceki  peygamberlerin çağırdığı yolun aynı yol olduğu ifade edilmektedir. Bunun  dışındaki yolların ve değerlerin ise Allah’ın tayin ettiklerinin çerçevesinin  dışında olduğu, her şart ve durumda bunlardan uzak durulması istenmektedir.  Allah Teâla, çizginin çiğnenmemesi ve kötülüklerden sakınılması için Kur’an  toplumuna doğrudan destur vermektedir.
 
 “Size verilen her şey, dünya hayatının geçimi ve süsüdür. Allah'ın katında  olan ise daha hayırlı ve kalıcıdır. Aklınızı kullanmıyor musunuz?” (Kasas  Suresi 60)
 
 Kur’an toplumunun değerleri ayeti kerimelerde inci taneleri gibi dizilmiştir.  Etrafımızı kuşatan şeyler geçimlikten ve süsten ibarettir. Bütün bunlar Mü’min  için değer olacak kıymeti taşımaz. Mü’minler geçici ve boş şeylere bel  bağlayamazlar. Yeryüzündeki varlıkların mahiyetlerini kavrayamayanlar akıllarını  tatil edip kendilerini dünyanın cazibelerine teslim ederler. Oysa Kur’an  toplumunun fertleri geçimliklerinin ne anlama geldiğini, etraftaki varlıkların  neler ifade ettiğini, mutluluk bahşedecek ve hayırlı bir geleceğe taşıyacak  değerlerin ise geçici dünya nimetleriyle kıyaslanmayacak derecede değerli  hakikatler olduğunu rahatlıkla anlarlar.
 
 Kendileri için faydalı ve zararı olan şeyleri ayıramayan, zamanın çarkları  arasında geleceğe doğru akarken kulluktan yüz çevirmeye karşılık Allah Teala’nın  uyarılarını göz ardı edenler hep kaybedenlerden olurlar. Allah'ın Kitabını  biricik hayat kitabı edinmeyenler; boş, anlamsız ve sapık düşünce ve  ideolojilerin peşinden gidenler Allah Teala’nın tabiriyle akıllarını  kullanmıyorlar. Bunların değerler diye yapıştıkları şeyler de boş ve kıymetsiz  şeylerdir.
 
 “Biz cehennem için cinlerden ve insanlardan öyle kimseler yarattık ki onların  kalpleri vardır ama bu kalplerle idrak etmezler, gözleri vardır onlarla  görmezler, kulakları vardır onlarla işitmezler. Hasılı onlar hayvanlar gibi,  hatta onlardan da şaşkındırlar. İşte asıl gafil olanlar onlardır.” (A'raf  Suresi 179)
 
 Oysa Allah Teala’nın bahşettiği kalp, göz ve kulaklarla idrak etmeli, görmeli ve  işitmeliydiler. Etraflarında dönüp dolaşan şeylerden haberdar olabilirler. Ancak  kalp, göz ve kulaklar hakikat nuru karşısında ölü organlardan başka bir anlam  ifade etmediler. Kendileri için zarar ve karın nerede olduğunu tespit edip karın  peşinden gitmedikleri, her ortamda renk değiştiren duyguların ardına takılıp boş  ve anlamsız yerlerde hayatlarını sürdürüp hayvanlardan fazla da farkı olmayan  hayatlarından dolayı bizzat gafil kişiliklerdirler.
 
 Bazı ayet-i kerimelerde değerleri kavramak için “akletme” yerine  “bilme” tabirini kullanılmıştır:
 
 “Kolayınıza da gelse zorunuza da gitse mutlaka sefere çıkınız, Allah yolunda  mallarınızla ve canlarınızla cihad ediniz. Eğer bilirseniz bu sizin için daha  hayırlıdır.” (Tevbe Suresi 41)
 
 Genel hitap eden bu ayetin inzaliyle ihlaslı ve samimi Müslümanlardan yaşlı  genç, küçük büyük herkes Allah’ın emrini yerine getirmek için cephelere akın  etmiş. Müslümanların bu samimi, ihlaslı ve fedakar çabaları neticesinde İslam,  kısa sürede yeryüzünün birçok alanına yayılmıştır. Bu ayeti kerime ile  karşılaşan Müslümanlar yaşlılıklarının en sıkıntılı ve zor dönemlerinde bile  cephelere akın etmekten geri durmamışlar. Ashab-ı Kiram’ın her alanda fedakârlık  destanları oldukça fazladır. Sayısız misallerden biri merama cevap verecek  niteliktedir:
 
 Bir gün Ebu Talha, Tevbe suresini okuyordu. Yukarıdaki ayeti okuduğunda  oğullarına dönerek, "Görüyorum ki, Rabbimiz genç-yaşlı ayırımı yapmaksızın,  hepimizi savaşa çağırıyor. Çabuk, silahımı ve teçhizatımı getirin" dedi. Bunun  üzerine oğulları; "Allah'ın rahmeti üzerine olsun. Sen önce Peygamberimiz ile  birlikte, arkasından Ebu Bekir'in yanı başında ve sonra da Ömer ile beraber  ölümlerine kadar savaştın. Şimdi bırak da senin yerine biz savaşalım" dediler.  Fakat Ebu Talha, oğullarını dinlemedi, hemen deniz seferine katıldı, gemi  denizde yol alırken vefat etti. Cesedini toprağa verecekleri bir adacık  bulamadılar. Böylece dokuz gün cesedini gemide tuttular. Bu süre içinde  cesedinde herhangi bir bozulma emaresi görülmedi. Sonunda adaya çıkınca,  cesedini toprağa verdiler.
 
 Kur’an toplumunun değerlerin neşet ettiği iman ateşi Müslümanları nasıl da  cephelere sürüklüyor.
 
 İman ateşinin harekete geçireceği fedakar ve ihlaslı Mü’minlerin azlığı, günümüz  Müslümanlarının sorunlarının artmasına, yitirdikleri izzet ve onurlarını yeniden  elde etmede başarılı olamamalarına sebep olmaktadır. Oysa o onur ve izzete  dönmek için hayatın tamamıyla Kur’an temelinde şekillenmesi gerekmektedir.
 
 “Allah'a ve Resulüne inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda  savaşırsınız. Eğer bilirseniz bu sizin için en iyi yoldur. Böyle yaparsanız  Allah günahlarınızı bağışlar, sizi altlarından akan cennetlere Adn  cennetlerindeki güzel meskenlere koyar İşte en büyük kurtuluş budur. (Saf  Suresi 11-12)
 
 Değerlere bağlı kalma, değerlere aykırı olan tutumlardan ve rezaletlerden  kaçınma ilahi bir emir olup Kur’an’da açıkça zikredilir. Sathi bir bakışla bütün  bu değerler çizgisinin çerçevesi Kur’an ve sünnette rahatlıkla müşahede  edilebilir.
 
 Kur’an temelli değerler Mü’minlerin vazgeçilmezleridir. Mü’minlerin sahip  oldukları değerler, uğrunda ödenecek her türlü bedeli geçerli kılar.
 
 Kur’an toplumunun değerlerinin temelini oluşturan hakikatlerden ve aynı zamanda  insanların ağır bir imtihana tabi tutulmalarına sebep olacak gerçeklerden birisi  de Allah yolunda cihattır. Diğer taraftan, hayatın bağlayıcıları olan kadına,  çocuğa ve akrabalara muhabbet, aynı şekilde mal ve servet sevgisinin hiçbir  şekilde Allah’tan, Allah Resulünden ve Allah yolunda cihattan daha fazla önem  taşıyamayacağı hakikati Kur’an toplumunun hayatını şekillendiren değerlerin  mahiyetini oluşturur. Bu hakikat şu ayeti kerimede beyanına kavuşur:
 
 De ki; “Eğer babalarınızı, evlâtlarınızı, kardeşlerinizi, eşlerinizi, hısım-  akrabanızı, kazandığınız malları, bozulmasından korktuğunuz ticareti ve hoşunuza  giden evleri, konakları Allah’tan, Peygamber'den ve Allah yolunda cihad etmekten  daha çok seviyorsanız Allah emrini gerçekleştirinceye, yapacağını yapıncaya  kadar bekleyiniz. Allah yoldan çıkmışlar güruhunu doğru yola iletmez.” (Tevbe  024)
 
 İbrahim FIRAT
 |