Ana Menü
   ANA SAYFA

   İLETİŞİM

   SİTEDE ARA

   SİTEYİ ÖNER

   BASIN BÜROSU

   ŞEHİTLER ALBUMÜ
Bir Ayet - Bir Hadis
Bir Ayet:
(Ey Muhammed!) Onlarin mallari ve çocuklari seni imrendirmesin. Çünkü Allah bunlarla, ancak dünya hayatinda onlarin azaplarini çogaltmayi ve onlarin kâfir olarak canlarinin çikmasini istiyor. Tevbe/55

Bir Hadis:
Ademoğlu sabaha erdi mi, bütün azaları, dile temenna edip: ''Bizim hakkımızda Allah'tan kork. Zira biz sana tabiyiz. Sen istikamette olursan biz de istikamette oluruz, sen sapıtırsan biz de sapıtırız'' derler. (Tirmizi, Zühd 61)
En Son Eklenenler
Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Cemaati Rehberi M...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

HİZBULLAH REHBERİ...

Hizbullah Rehberi...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

ŞEHADETİNİN 23. Y...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 22. Y...

Hizbullah Cemaati...

MUHTEREM EDİP GÜM...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 21. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

YENİ ZELANDA’DAKİ...

ŞEHADETİNİN 19. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

KURDİSTAN - II

Küçük çocuklardan bazıları emeklemeye bazıları da ayakları üzerinde durmaya çalışıyordu. Bahar en güzel renkleriyle yeryüzünü okşamaya başlamıştı. Küçücük kuzular misali baharın kucağına serpilmişti masum bakışlı çocuklar. Bu yılki bahar öncekilerden farklı çehreyle yansıtıyordu tatlı yüzünü. Geçen yılki baharın koynunda altın renkli saçları olan Kurdistan vardı. Altın renkli saçları olan Kurdistan’ı bulamayan baharın gözlerindeki sevgi kıvılcımları buruk buruk uçuşuyordu. Birbirinden güzel yeni Kurdistan’larla gününü gün etmeye ve hasret gidermeye çalışıyordu.

Köyün insanları baharın tatlı güneşinin kucağında günlerini geçirmekten zevk alıyorlardı. Çocuklarını baharın kucağına terk eden anneler cennetten bir parçanın içinde yaşar gibi mutluydular. Henüz dokuzuncu ayına basmış Kurdistan’ını baharın kollarına terk eden yüreği yanık anne, geçen yıl baharı doyasıya yaşamaya çalışan altın renkli saçları olan Kurdistan’ını hatırladıkça yaralı yüreği bir kere daha kanıyordu. İkizini yitiren Gülistan’ın yalnızlığı Kurdistan’ın katlinden kaynaklanan yaraların her gün biraz daha kanamasına yol açıyordu.

Tepelerinden kekik kokusu yükselen güzel köyde huzur bulamamıştı komutan. Vatanı kurtarma uğruna tetiğine davranmış, henüz altısındaki altın renkli saçları olan Kurdistan’ın bedenini kurşunlarla doldurmuştu. Öfke ve nefret duygularına kapılan köylüler katile en güzel cevabı vermek için yeni doğan çocuklarına Kurdistan ismini vermişlerdi.

Komutana nefes aldıran huzur günleri fazla uzun sürmemişti. Köyün tam yedi evindeki aileler kız çocuklarını “Kurdistan” ismiyle çağırıyorlardı. Her köşesinden “Kurdistan” sesleri yükseliyordu köyün. Sesler kulak zarına dokundukça ani refleksle yerinden fırlayan komutan çaresizlik içinde sağı solu adımlıyordu. Tehlikeyi bertaraf edecek hiçbir çare bulamıyordu. Geçen yıl yaptığı gibi silahıyla sorunu halletmeye çalışsa tam yedi çocuğu öldürmesi gerekecekti. Ancak öldürdüğü Kurdistan’dan sonra yedi çocuğa “Kurdistan” isminin verilmesiyle, şiddetin tepkiyi zirveye çıkardığını ve tehlike boyutunu arttırdığını bizzat kendisi tecrübe etmişti.

Bırakıp gidemezdi. Vatanı tehlikede bırakmak yakışmazdı. Köklü bir çözüm üzerinde yoğunlaşmalıydı. Her zamanki gibi tıkandığında çavuşun görüşünü almayı ihmal etmezdi. Bu önemli ve zorlu problemin çözülmesi hakkında çavuştan yardım istedi. Şaşkınlıkları yaşıyordu çavuş. Ne söyleyeceğini bilemiyordu. Komutanın küçük çocuğu kurşun yağmuruna tutmasıyla işlerin içinden çıkılmaz hal aldığını biliyordu. Ancak bunu dillendirmeye cesaret edemiyordu. Komutan;

- Diyorum ki merkeze haber verelim! Tanklarla köyü basıp çocuklarına Kürdistan ismini verenlerin evlerini yerle bir etsinler. Bunların hiç birini sağ bırakmamamız lazım.

- Şiddetin şiddet doğurduğunu biliyorsunuz. O zaman bütün köy, hatta bütün köyler karşımızda dikilecek. Şiddetle yaklaşımımızdan dolayı geçen yıldan daha fazla nefret ediyorlar bizden. Bu sorunlar şiddetle değil dostluk ve sevgiyle aşılabilir.

- Hiçbir zaman bölücüye ve teröriste dostluk ve sevgi beslemem. Benim vazifem onların başını ezmek! Düşmana nasıl sevgi besleyebilirim ki?


Karakolun dışına çıkamıyordu komutan. Nefret ettiği o kelimeyle her karşılığında tepesi atıyordu. Bir yerlerinden işe başlamalıydı. Bu şekilde yaşayamazdı. Gün geçtikçe büyüyordu tehlike.

Köylülerin sözünden çıkmadığı ve saygı duyduğu imamı çağırttı huzuruna. Nefret ettiği ve kuşkuyla baktığı imama muhtaç olmuştu. Onun yardımıyla problemi çözeceğine inanıyordu. Uzun uzadıya açıklamalarda bulundu. Köylülerin çocuklarına “Kurdistan” ismini vermekle bölücülük yaptıklarını, gelişmelerin tahammül sınırlarını zorladığını bildirdi. İmamın köylülere müdahale edip çocukların isimlerini değiştirtmesini istedi.

Komutanın şerrinin farkında olan imam, cesaretini toplayıp konuşmaya başladı. Köy halkının dindar olduğunu, bölücülük yapmadığını, bugün nefret duyguları taşıyorlarsa bunun sebebinin yetkililer olduğunu ileri sürdü.

İmamın yaklaşımı rahatsız etmişti komutanı. Karşısındaki yaşlı adama bakışları nefret yüklüydü. Onun gözünde imam irticayı temsil ediyordu. Köylüleri desteklemekle aynı zamanda bölücülük yapıyordu. Ancak imamdan yardım dilemenin dışında yolu kalmamıştı. Yumuşak davranmak zorunda hissediyordu kendini. Bu gerici adamın bölücü köylülere gerici ruhu aşılayabileceği düşüncesi imamla karşılaştığından beri kafasını iyiden iyiye kurcalıyordu.

- Hoca Efendi! “Kurdistan” kelimesi kanunlarımıza, resmi görüşümüze ve bütünlüğümüze tehdit unsuru taşıyan bir kelimedir. Köylüler budalaca davranıp çocuklarına bu ismi taktılar. Bu vatan hepimizin. Bölünmesine ve parçalanmasına izin vermemeliyiz. Bize yardımcı olun Hoca Efendi! “Kurdistan” ismini takan köylülerin bunları değiştirmelerini istiyorum.

- Bunları fazla ciddiye almayın! Köyümüzde hiçbir tehlike yok. Köylülere karşı hoşgörülü davranırsanız, onları kardeş gibi görüp sevgi ve muhabbetle yaklaşırsanız bütün sıkıntıların üstesinden gelirsiniz. Düşmanlık, düşmanlık doğurur. Ben yine de bu konuda elimden geleni yapacağım.

İmama büyük ümitlerle bağlanmıştı komutan. Onun tehlikeyi bertaraf edeceğine inanıyordu. Bir mürteci olarak gördüğü imama ümit bağlamaktan başka çaresi yoktu.

“Kurdistan” isimli güllerin babalarıyla konuştu imam. Can alıcı rahatsızlığını bildirdi komutanın. Değiştirmeye yanaşmıyordu hiçbiri. Altın renkli saçları olan masum Kurdistan’ın komutanın kurşunlarının hedefi olmasının yüreklerinde bıraktığı izi hiçbiri silemiyordu. Masum yüzlü Kurdistan’ın anısını yaşatmayı boyunlarının borcu biliyordu köylüler.

Eli boş dönmüştü imam. Komutanın ümidini tüketen cevabı aktarınca öfke yeniden zirveye vurmuştu. Çılgın gözlerle imama bakıp gırtlağı parçalanırcasına bağırdı;

- İyilikle yola gelmeyenleri zorla yola getiririm. Onların bileceği iş! Yaptıklarının hesabını teker teker verecekler. Bu köyde bölücülerin ve gericilerin yaşamasına asla izin vermeyeceğim.

Çocuklarına “Kurdistan” ismini verenlerin ertesi gün karakola gelmeleri için haber gönderdi.

Buluşma saatinde karakolun kapısında belirdi günahkârlar. Gitmemezlik yapamazlardı. Devletti, gazaba gelse can yakardı.

Köylülerin huzuruna dizen komutan, şiddetli ve hiddetli ses tonuyla tehditvari bir konuşma yaptı. Çocuklarının ismini değiştirmelerini, kendilerine sadece üç gün süre verdiğini, aksi takdirde işkenceyle teker teker öldüreceğini söyledi. Korkulu gözlerle komutana bakan köylülerden çıt çıkmıyordu. İşi şansa bırakmak istemeyen komutan söz almak istiyordu. Hiç biri söz vermeye yanaşmayınca yeniden küplere bindi komutan;

- Bana söz vermeden buradan çıkamazsınız!

Daha önce birkaç kez karşılaştığı Mustafa’ya bakıp;

- Bana söz verecekin! Bir daha bu ismi duymak istemiyorum!

- Komtanım, bu işi sız bozdınız. Benım cocugumun ne suçu vardi. Niye cocugumu oldurdunuz? Siz soylemıştınız ben de cocugumun ismini degıstırmıştım. Yine de onu oldurdunuz. Beni oldurseniz de cocugumun ismini degistirmeyecegim.


Kararlı tutum karşısında küplere binen komutan, eline geçirdiği copla yöneldi köylülere. Köylülerin bedenlerine indirmeye başladı. Yorulana kadar dövdü köylüleri. Çıt çıkmıyordu köylülerden. Tabancasını çekip namlusunu yöneltti. Çocuklarının isimlerini değiştirmemeleri durumunda hepsini öldüreceğini söyledi. Yine de cevap veren yoktu. Hiçbir tehdit köylüleri geri adım atmaya ikna edemiyordu.

Nefret yüklü bakışlarla komutana bakıyorlardı. Bütün huzursuzlukların kaynağında onu görüyorlardı. Küçük bir çocuğa tahammül edemeyen bir mantıktan yükselen kin, nefret ve tehditlere hiçbirinin aldırdığı yoktu. Altın renkli saçları olan ve etrafına sevgi dağıtan Kurdistan’ın öldürülüşü köylülerin yüreklerini aynı noktada toplamıştı. Hiçbir tehdide aldırdıkları yoktu onların.

Gözleri görmeyen, idrakten yoksun bir hal almıştı komutan. Köylüleri bir bir öldürmek istiyordu. Oysa bunu nasıl yapacağını bilmiyordu. Odasına kapandı. İki gün dışarı çıkmadı. Hiç kimseyle konuşmadı. Uyku haram olmuştu gözlerine. Bir şafak vaktinde güneşin henüz ufuklarda görünmediği bir zamanda karakolun avlusundan Mustafa’nın evini gözetlemeye başladı. Evinin avlusunda bir şeylerle uğraşan Mustafa dikkatini çekmişti. Makineli tüfeği Mustafa’ya doğrultup öfke ve kinle tetiğe asıldı. İlk kurşundan sonra yere yattı Mustafa. Ard arda patlattığı kurşunlarla şarjörü boşalttı. Evin avlusundan toz bulutları yükseliyordu. Silahını bir kenara bıraktı. Ruhuna işkence eden bir düşmanını ortadan kaldırmış psikolojisiyle derin bir nefes aldı. Yeniden odasına çekilip kapısını kapattı.

Silah sesleriyle birlikte kapıya koştu Mustafa’nın hanımı. Toz bulutunun altında kocasının uzandığını gördü. Çığlıklarla üzerine atladı. İlk etapta yere yattığı için sadece bacağından kanlar akıyordu. Vücudunun diğer tarafları salimdi. Akrabaları tarafından bir arabaya atılan Mustafa ilçedeki hastaneye götürüldü. Doktorun müdahalesiyle kurşun çıkarıldı. Ancak, birkaç gün kalması gerekiyordu hastahanede.

Son olay köylülerin öfkesinin zirveye vurmuştu. Aynı gün bir araya gelen köylüler karakola doğru harekete geçtiler. Karakol ile Mustafa’nın evinin arasında oturdular. Küçük, büyük, kadın erkek bütün köylüler buradaydı. Bundan sonra üzerlerine kurşun yağdırılmamasını ve çocuklarının öldürülmemesini istiyorlardı. Muhatap arıyordu köylüler. Devletin temsilcisi karakolun ölüm saçan öfkesini enselerinde hissetmek istemiyorlardı.

Kalabalığın karakolu basmasından koruyordu komutan. Askerlerin ellerinde silahları karakolun önüne dizilmişlerdi. Oysa halk sessizce oturuyordu. Saatler geçtiği halde dağılmaya niyetleri yoktu. Karakoldan gelen tehditlere hiçbiri aldırmıyordu. Korku ve panik sıtmasına tutulmuş komutan odasından çıkmıyordu. Devletten adam gibi söz vermesini isteyen kabalık, söz almadan dağılmayacağını tekrarlıyordu.

Köyün imamına gönderdi çavuşu. Halkın dağıtmasını istedi. İmam gelince ayağa kalkıp saygıda bulundu köylüler. Nasihatlerde bulunup ikna etti köylüleri. Birkaç dakika içinde evlerine yöneldi köylüler. Derin bir nefes almıştı komutan.

Birkaç gün sonra evindeydi Mustafa. Köyden ve çevre köylerden akın akın insanlar geliyordu. Mustafa’nın evine girip çıkanları gördükçe ölümcül krizleri geçiriyordu komutan. İki gün sonra bir akşam serinliğinde Mustafa’nın küçük kızıyla bahçesinde oynadığını fark etti. Karakolun bir odasından kin ve nefret yüklü bakışlarla izlemeye başladı Mustafa’yı. Toprağı yeni yeni adımlamaya başlayan küçücük yavrusunu karşısına alıp yürümeyi ve konuşmayı öğretiyordu Mustafa;

- Kurdistan, Kurdistan! Werî cem bafé xve! Werî fıra!

“Kurdistan” ismi kulak zarına ilişince büyük yenilgiyi sonucu yıkılmış ruh haliyle yerinden doğruldu. Bu köyü adam edemediğinden, bir avuç insanı hizaya getiremediğinden dolayı kendisinden nefret etti bir anlık. Dünyası tamamıyla daralmıştı. Ruhuna işkence eden kelimeleri kullanan insanlar işkence aletlerine dönüşmüşlerdi. Mustafa’nın “Kurdistan” sesi bir kez daha kulağında yankılanınca silahını çekip kafasına doğrulttu. Hiçbir ihtimale şans tanımadan bastı tetiğe. İlk kurşunla yerlere yuvarlandı komutan.

Kafasından kanlar akıyordu. Yaralıyı askeri bir arabaya taşıyan çavuş yöneldi ilçeye. Ancak, çok geç kalmıştı. Birkaç dakika içinde komutanın bedeni tamamıyla hareketsizdi.

Kendini öldürdü komutan. Baharın kucağına serpilen Kurdistan isimli çocuklar gül gibi büyüdüler. Ne vatan bölündü ne köylüler isyan etti ne de kötü olaylar oldu bu köyde. Çıkmaza giren hayat komutanın ölümüyle yeniden yaşanır oldu. Sorunun Kurdistan isimli çocuklar olmadığını, bağnazlık ve tahammülsüzlük olduğunu herkes anlamıştı.

Abdullah ŞAFAK

Diger Basliklar
   ZİNDANDAKİ ADAM
   AYRILIK!
   HIÇKIRIK!
   ERKEN ÖLÜR ANALAR!
   ZİNDANI SARAN ÖFKE!
   BİAT
   BULUŞMA
   YAŞLI GENERAL
   ARTIK HER ŞEY İÇİN ÇOK GEÇ...
   EY BİRADER
   AĞIR CEZA
   ÇOCUK
   HASRET
   35 CAN
   YENİ BİR GÜN DOĞUYOR
   DEĞİŞİM
   DOĞUM
   BASKIN
   İSYAN ATEŞİ
   BAYRAM SABAHI
İlan ve Mesajlar
 
 
 
Şehid Rehber
Şehidlerin Hayatı
Savunmalar
Manifesto


K. Dilinden Hizbullah


Anasayfa | Videolar | Arama | Siteyi Öner | Mobil | İletişim | Yukarı Git