Ana Menü
   ANA SAYFA

   İLETİŞİM

   SİTEDE ARA

   SİTEYİ ÖNER

   BASIN BÜROSU

   ŞEHİTLER ALBUMÜ
Bir Ayet - Bir Hadis
Bir Ayet:
(Ey Muhammed!) Onlarin mallari ve çocuklari seni imrendirmesin. Çünkü Allah bunlarla, ancak dünya hayatinda onlarin azaplarini çogaltmayi ve onlarin kâfir olarak canlarinin çikmasini istiyor. Tevbe/55

Bir Hadis:
Ademoğlu sabaha erdi mi, bütün azaları, dile temenna edip: ''Bizim hakkımızda Allah'tan kork. Zira biz sana tabiyiz. Sen istikamette olursan biz de istikamette oluruz, sen sapıtırsan biz de sapıtırız'' derler. (Tirmizi, Zühd 61)
En Son Eklenenler
Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Cemaati Rehberi M...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

HİZBULLAH REHBERİ...

Hizbullah Rehberi...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

ŞEHADETİNİN 23. Y...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 22. Y...

Hizbullah Cemaati...

MUHTEREM EDİP GÜM...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 21. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

YENİ ZELANDA’DAKİ...

ŞEHADETİNİN 19. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

DİN SAVAŞI

Cumhuriyet baharını yaşıyordu. Eski sistemin bütün kalıntıları bir bir ufaltılıp tarih sahnesinde eritiliyordu. Büyük inkılâplar yapılmıştı ülkede. Birçok alanda yapılan değişikliklerden en fazla İslam nasibini almıştı. Ezan ve namaz Türkçeleştirilmiş, Türklere has milli dinin temelleri atılmıştı. Bu modern değişikliklere ayak uyduramayanlar, diretenler ve karşı çıkanlar bir bir yakalanarak cezalandırılıyordu. Muhalefetin yok edilmesiyle rejime derin nefesler aldırılıyordu.

Şehrin yönetim kadroları görevlerinin başında bulunduğu halde, resmi hiçbir görevi olmayan CHP il başkanı şehrin adeta tek hükümdarıydı. Görevlilere istediği işi yaptırabilecek kadar kudreti vardı. İstediği adamı tutuklatıyor, istediğini idam ettiriyordu.

CHP’li babanın büyük ümitlerle büyüttüğü Kemal, üniversite öğrenimini tamamlamış şehre dönmüştü. Şehirde ‘dincilere vurulan son darbeleri’ merak ediyordu. Önemli bir operasyondan dönen babasının cipini evin parkına yerleştirmek için çıktı. Arabayı yerleştirince arka koltuklarda çok sayıda doküman fark etti. Daha önce karşılaşmadığı ilginç şeylerin yazılı olduğunu gördü. Dokümanlardan bir kısmını yanına alıp eve döndü. Arabanın anahtarını babasının masasına bırakıp odasına çekildi.

Dine bakışı babası gibi kin ve nefret doluydu. Dokümanların din ile alakalı olduğunu anlamıştı. Ancak yalnızlığın sıkıntısı irticai dokümanlarla zaman geçirmesi için karıştırmasına sebep olmuştu.

Dokümanları teker teker okumaya başladı. İlk etapta ilgisiz kalan Kemal, hiç bir zaman tasavvur edemeyeceği ilginç düşüncelerle karşılaşmıştı. Bir müddet sonra zihninde elektriklenmeler başladı. Gericilere ait yazıların yüreğinin derinlerine hitap ettiğini his etti. Birkaç broşüründen etkilenecek kadar basit olmadığını düşündüğünde kendi kendine kızmaya başladı. Zihnini kurcalayan yazılardaki ifadelerin zararlı olabileceğini düşünüp kâğıtları karyolasının altına fırlattı.

Birkaç gün arayla evlerini mekân edinen şehrin büyüklerinin âlem yapmak için toplanma günüydü. Akşam bütün yoğunluğuyla gündüzün üzerine yüklenirken eve akın eden davetliler, müzik eşliğinde içki âlemine daldılar. En iyi bestelerini seslendiren kadın şarkıcıların eşliğinde şarkı söyleyen ekâbir, geceyle birlikte eğlencenin basamaklarından tırmanıyordu.

Büyüklerin içki âleminden hoşlanmayan Kemal, evdeki coşku okyanusundan uzak durmaya çalışıyordu. Üniversite tamamlanalı henüz iki ay olmamıştı. Davete iştirak edenler babasının arkadaşlarıydı. Kendisini havuzun içerisinde yüzme bilmeyen beceriksiz bir apartman çocuğuna benzetmişti. Onlar içkilerini yudumlayıp yobazları nasıl darağaçlarına çektiklerini güle oynaya anlatırken o, odasına çekilmeyi yeğledi. Yatağına uzanırken babasının arabasından aldığı dokümanları hatırladı. Karyolanın altından çıkarıp göz gezdirmeye başladı. Birkaç satır okuyunca cezp edici şeyler fark etti. Okudukça daha fazla daldı. Ruhuna hitap eden muhteşem ifadelerle karşılaşmıştı. Doyum nedir bilmez ruhunun boşluklarına iğne gibi batıyordu ilginç kelimeler.

Kafasını kurcalayan, oysa hiçbir şekilde içinden çıkamadığı ölümden bahseden yazıları okuyunca etkilenmişti. Satırların arasında ölüme çare olabilecek bir şeylerin dolaştığını hissetti. Ya da en azından ölümün üzerine nasıl gidilmesi gerektiğini anlatan cümleler vardı.

Okudukça yeni bir dünya keşfetmişçesine satırlar arasında daha fazla cevelan etmek istiyordu. Derinlerinde bulunan boşluğa hitap eden sihirli kelimelerle ilk defa karşılaşıyordu. Bu güne kadar gericilik diye mücadele ettikleri dinin farklı bir şey olduğunu yavaş yavaş keşfediyordu.

Evdeki içki alemi tamamlanana kadar dokümanların yarısını tamamlamıştı. Babasının din düşmanlığını bildiğinden ona çaktırmamayı tasarlıyordu. Geç saatlerde evdeki ışıklar sönmeye başladığında bastıran uykuya teslim olup uykunun kollarına terke etti bedenini.

Âdeti olmadığı halde sabahın erken saatlerinde uyanıp dokümanların kalan kısmını tamamladı. Bunların kim tarafından yazıldığını, bu derin ve yüksek ifadeleri hangi kalemin nakşettiğini merak ediyordu. Kâğıtlar babasının arabasında bulunduğuna göre babasının bundan haberinin olabileceğini düşündü. Kahvaltıda, ‘arabasındaki dokümanların kim tarafından yazıldığını’ sordu. ‘Gericilerin evlerine yapılan baskınlarda ele geçirildiğini, Said-i Nursi adında gerici bir hoca tarafından yazıldığını, hocanın ise hapishanede bulunduğunu’ söyledi babası.

Daha önce defalarca bu ismi duyan Kemal’de, ilk defa Said-i Nursi ismine karşı nefret duyguları uyanmamıştı.

Babası evden çıkmaya hazırlanırken kimseye çaktırmadan elindeki dokümanları arabadakilerle değiştirdi. Odasına kapanıp okumaya devam etti. Büyük bir hazineye kapanmış gibi dokümanların satırları arasında turluyordu. Okudukça sarsılmalar hissediyordu. Akşama kadar dokümanları tamamladı.

Hayatın yalandan ibaret olduğunu, yaşanması gereken dünyanın diğer tarafta bulunduğunu, sonsuz hayatı akıllı insanların derk edip hazırlık yapabileceklerini, zamanlarını geçici hayata feda edip ebedi dünyalarını güzelleştirmek için hazırlık yapmayanların geleceklerinin yıkımdan başkası olmadığını okudukça kendisini sorguluyordu.

Sonraki günlerde dokümanları defalarca okudu. Allah, evren, insanın yaratılışı ve ölüm hakkındaki düşünce deryasına bol bol dolaştı. Babası gibi sözde Müslüman olan ancak özde Müslümanları darağaçlarına çeken bir şaşkın olmaktansa, gerçek bir Müslüman olmaya karar vermişti. Ancak, bunu nasıl yapacağını bilmiyordu.

Neşe ve mutluluk içinde yüzen Kemal’in son günlerdeki moralsizliği ailenin dikkatinden kaçmamıştı. Ancak bütün ısrarlara rağmen hiçbir şeyinin olmadığında diretiyordu.

Kime gitmeliydi? Dini öğrenmesi için kılavuza ihtiyacı vardı. Oysa babasının hışmına uğrayan şehirdeki din bilginleri ya darağaçlarına çekilmiş ya da uzun yıllara varan zindan ile cezalandırılmışlardı. Çok azları ise varlıklarıyla yoklukları fark etmeyecek derecede münzevileşmişlerdi.

Bir akşam yemeğinde cesaretini toplayıp konuyu dine getiren Kemal, babasından kendisini bilgilendirmesini istedi. Beklenmeyen soru karşısında şaşıran baba, “Boş şeylerle uğraşma evladım. Bahsettiğin şeyler gerici ve yobazların düşünceleri! Onlardan bize fayda gelmez” dedi.

Babasından bir beklentisi olmadığı halde kafasındaki soruların baskısı altında içine düştüğü büyük arayışla, “Peki baba! Ölüm hadisesini nasıl açıklayabiliriz?” “Oğlum öbür dünyayı kim görmüş! Herkes saçmalıyor! Oradan birileri mi gelmiş? Günümüzü gün etmeye bakalım! Öbür taraf diye bir şey yok. Sen gençliğini yaşamaya çalış!” diyerek Kemal’i susturmaya çalıştı.

“Baba! Ya öbür dünya gerçekse, o zaman vay halimize!” deyince sesini yükselten baba, bir daha boş şeylerden bahsetmemesini isteyip konuyu kapattı.

Akrabalarından hiç kimsenin dinle alakası yoktu. Babasına yağ çekip renkten renge giren iki-üç imamdan başka kimseyi tanımıyordu. Ulu Cami’yle işe başlamaya karar verdi. Caminin imamı Halil Hoca tek başına avluda oturuyordu. Kendisini tanıtınca Hoca’nın rengi sarardı. Durumu fark eden Kemal, korkmamasını, sadece dini öğrenmek için geldiğini söyledi.

Kemal’in babasının şehirde estirdiği fırtınaların korkusunu üzerinde taşıyan Halil Hoca, kendisini denemeye çalıştıklarını, bir açığını yakalayıp başına bela getireceklerinden korkuyordu. Kemal’in bütün uğraşılarına rağmen, İslam’ı öğretmek için ılımlı tavır göstermedi. Yağcılık dilini kullanmayı tercih etti.

Babasının estirdiği terörün insanların şahsiyetlerini bozduğunu anlayınca sıkıntı bastı. Halil Hoca’nın arkasını bırakma niyetinde değildi. Kendisi yapmıyorsa bu işi yapabilecek birini tanıtmasını istedi. Kemal’den kurtuluşun mümkün olmadığını anlayan Halil Hoca, 20 km uzaklıktaki ilçede Nureddin Hoca isimli yaşlı bir alimin yaşadığını, onun yardımcı olabileceğini söyledi.

Ertesi gün ilçenin yolunu tuttu. Sora sora Nureddin Hoca’nın evine ulaştı. Kenar mahallede eski, dökük bir evde yaşlı eşiyle birlikte yaşayan Nureddin Hoca münzevi hayata terk edilmişti. Giden geleni yoktu.

Karşısında Kemal’i görünce fazla da göremeyen gözleriyle yüzüne dikkatlice baktı. İçeri davet etti. Kim olduğunu sormadan, ne aradığını, ne istediğini sordu. Ailesinin İslam’dan uzak olduğunu anlatan Kemal, İslam’ı öğrenmek için geldiğini söyledi. Derin bir “of” çeken Nureddin Hoca, "Evladım! Bunlar dinimizi yok ettiler! Gençlerimizi dinsizleştirdiler! Allah belalarını versin!" dedi.

Yıllar sonra kapısını çalan gencin İslam’ı öğrenme isteğini dile getirmesi Nureddin Hoca’yı hüngür hüngür ağlatmıştı. “Şükürler olsun! Halen dini öğrenmek isteyenler var!” dedi.

Kemal’i yanına oturtup Allah’ın kudretinden, kâinatı yaratma sebeplerinden, insanların sorumluluklarından bir bir bahsetti. Nureddin Hoca’nın büyük bir hazine olduğunu fark eden Kemal, küçük bir öğrenci gibi diz çöküp can kulağıyla dinliyordu.

Gün boyu Hoca’nın evinde kaldı. Akşam saatlerinde Hoca’nın evinden ayrıldı. Hiç kimseye bir şey söylemeden, fırsatını buldukça Nureddin Hoca’nın kendisi gibi yaşlı kulübesine gidip ders alıyordu.

Babası oğlunu yüksek bir yere yerleştirmeyle meşgulken Kemal, bütün enerjisini İslam’ı öğrenmeye hasretmişti.

Hayatında büyük değişiklik başlamıştı. Bütün bunlar aile bireylerinin dikkatlerinden kaçmıyordu. Kimseye çaktırmadan, odasına kapanıp namaz kılıyor, dua ediyordu. Bütün ısrarlarına rağmen kız ve erkek arkadaşlarıyla görüşmekten kaçınıyordu.

Kemal’in namaz kılması anne tarafından fark edilmişti. Bir müddet bunu hissettirmedi. Bir gün Kemal’le yalnız kaldığında;

- Oğlum! Namaz mı kılıyorsun?

- Evet anne!

- Ne zamandan beridir bunu yapıyorsun?

- Yaklaşık bir aydır!

- Ben namaza karşı değilim! Ancak, baban duyarsa kıyametleri koparır. Ya terk et ya da babana his ettirme! Onun dine karşı olduğunu biliyorsun. Ortalıkta hacı-hoca bırakmadı. Hepsini ya astırdı ya zindanlara doldurttu. Kendine dikkat et. Oğlumun başına bir şey gelmesini istemiyorum!

- Merak etme anne! Namazdan dolayı başıma hiçbir şey gelmeyecek! dedi.

Kemal’in kendileriyle görüşmemesinden rahatsız olan şehirdeki ekâbirin çocukları onu uzaktan izlemeye başladılar. Kısa süre sonra Kemal’in dönüşüm yaşadığını, hayatının yönünü dine doğru kaydırdığını fark ettiler. Arkadaşlarını elden vermenin sıkıntısıyla evlerine gidip Kemal’le görüştüler. Ülkenin gericilerden temizlenip ileriye yöneldiğini, ilerici bir babanın oğlunun gericiliği tercih edebileceğine inanamadıklarını, bundan derhal vazgeçmesini istediler.

Akılları bir karış havada gençlere hayatın gerçek yüzünü anlatmaya başladı. İnsanın niçin yaratıldığını, gidişin nereye doğru olduğunu, ölümü ve ölümden sonraki hayatı bir bir dile getirdi. Gaflet rüzgârlarına tutulmuş gençler bu ilginç sözleri anlayacak durumda değillerdi. Perdelenmiş akılları hiçbir şeyi kabul etmiyordu. Eskimiş düşüncelerden vazgeçmesini, kendileriyle birlikte gününü gün etmesini istiyorlardı. Ancak cevap menfiydi.

Şehrin ekâbiri arasında kulaktan kulağa yayılan Kemal’in dönüşüm haberini validen öğrendi baba. Böyle bir şeyin asla doğru olamayacağını söyledi. Bizzat elleriyle büyütmüş, ülkenin en güzel okullarında okutmuş, modern cumhuriyete hizmet için yetiştirmişti Kemal’i. Aydın ve modern düşünceli oğlunu çekemediklerini, iftira ettiklerini düşünüyordu. Öfkesinden başı dönmüştü. Haberi alır almaz evin yolunu tuttu.

Büyük bir hışımla kapıyı açıp Kemal’in nerede olduğunu sordu. Odasından çıkan Kemal;

- Hayırdır baba! Bir şey mi oldu?

- Senin hakkında garip şeyler söyleniyor. Gerici olduğun, yobazlar gibi düşündüğün doğru mu?

- Gerici ve yobaz falan değilim. Sadece dini vecibelerimi yerine getirmeye çalışıyorum.

- Demek söylenenler doğruymuş! Yılardır gericilere karşı mücadele ediyorum, oysa oğlum kalkıp gerici oluyor! Böyle bir şeyi asla kabul edemem! Eski düşünceleri kafandan at. Aksi taktirde sana da onlar gibi muamele yaparım. Seni uyarıyorum ve iki gün mühlet veriyorum. Bir daha böyle düşünceleri savunursan seni ellerimle boğarım. Evimde düşman beslemek istemiyorum. Sadece iki gün zamanın var, diyerek kapıyı çarpıp dışarı çıktı.

Babanın tepki göstereceğini biliyordu. Ancak, bu kadar şiddetli tepkiyi beklememişti. Nureddin Hoca’nın “musibetlere ve belalara karşı Mü’minlerin sabretmeleri gerektiği” sözleri zihninde canlanınca vücudunu titreten sıkıntı dağılmaya başladı. Hiçbir şekilde vazgeçmeye niyetli değildi. Babasının ve etrafındakilerin cehalet içinde yüzdüklerini, Allah’a inanmadıklarını, onlara uyması durumunda ahiretinin heba olacağını düşünüyordu.

Aradan iki gün geçtiği halde Kemal’in dinden vazgeçtiğine dair hiçbir alamet yoktu. Üstelik meydan okurcasına herkesin gözü önünde abdest alıp namaz kılmaya başlamıştı. İkinci günün akşamında eve dönen baba Kemal’in namaz kıldığını fark etti. Üzerine yürüyüp yumruklamaya başladı. İlk başlarda hiçbir tepki göstermedi. Baba huysuzlanıp daha fazla dövmeye kalkışınca elini tuttu;

- Dini terbiyemden ve Allah’a olan inancımdan olmasaydı sana el kaldırır, cevabını verirdim. Allah, ana-babaya itaati emrettiği için sana karışmıyorum. Ben yolumu seçtim. Bundan sonra Müslümanca yaşayacağım. Başım da gitse bundan vazgeçmeyeceğim. İster beni döv, ister öldür. Sana el kaldırmayacağım. Bugüne kadar Müslümanların başına bir sürü bela getirdin. Onlardan biri de benim. Elinden geleni yap! Mahşer gününde bunların hesabının sorulacağını sakın unutma!

- Yeter! Konuşma benimle aşağılık! deyip dışarı çıktı.

Karakol komutanını makamına çağırttı. Kemal’in durumunu anlatıp, gözaltına almalarını, korkutmalarını ve bu işten vazgeçirmelerini istedi.

Eve açılan telefonla Kemal karakola çağırıldı. Nasihatler edildi. Gerici düşüncelerden vazgeçmesini aksi takdirde herkese davrandıkları gibi davranacaklarını, buradan ancak cesedinin çıkabileceği söylendi. Ancak Kemal direniyordu. Babanın isteği üzerine Kemal’e işkence yapmaya başladılar. Kim tarafından bu yola sürüklediğinin cevabını arıyorlardı. Ağır işkencelere dayanamayan Kemal, İslam’a dönüş merhalelerini bir bir anlattı. Aynı gün yaşlı Nureddin Hoca, elleri kelepçeli halde karakola getirildi. Nureddin Hoca’yı görünce Kemal’in gözleri yaşarmıştı. Hoca’nın hiçbir suçunun olmadığını söyleyip ‘ortada suçlu varsa kendisinin olduğunu, kendisini cezalandırmalarını istedi.

Nureddin Hoca’yı işkenceye alan komutan, büyük bir hınçla yükleniyordu. Yaşlılığından dolayı güçsüzleşmiş bedeni darbelere tahammül edemiyordu. Şiddetli coplar ve tekmelerle ayaklar altında ezilen Hoca yerinden kalkamaz olmuştu. Şiddetli darbeler üzerine inleyen Hoca, gece yarılarına doğru hayatını kaybetti. Bütün bunlar ders olsun diye Kemal’in gözlerinin önünde gerçekleşmişti. Nureddin Hoca’nın öldürülmesi üzerine babasına ve arkadaşlarına kin ve nefret duygularıyla dolmuştu. Komutana seslenip;

- Beni de öldürsene alçak! Yaşlı, yerinden kalkamayan zavallı insanlara gücün yetiyor değil mi? O adam Cennete uçtu. Sizler ise Cehennemde yanacaksınız! Aşağılıklar, beni de öldürün! Namussuzlar!

Kemal’i birkaç gün karakolda tutup hayattan mahrum ettiler. Geri adım atacağına dine daha fazla bağlanmıştı. Dönüşünün mümkün olmadığını anlayınca serbest bıraktılar.

Kemal’in İslami halini içine sindiremeyen baba, ondan kurtulmanın yollarını arıyordu. Öldürmenin dışında çaresinin kalmadığını düşünüyordu. Birkaç gün evde kalan Kemal’in bedenindeki işkence izleri iyileşmeye başlamıştı. Beslediği kinden dolayı Kemal’le karşılaşmak istemeyen baba, geç saatlerde eve gidiyor, erken saatlerde evi terk ediyordu.

Emniyet amiriyle bir plan üzerine anlaşan baba Kemal’i onlara havale etti. Bunun üzerine evi gözetlemeye aldılar. Günlerce dışarı çıkmayan Kemal, sıkılmış, dolaşmak ve nefes almak için çıkmaya karar vermişti. Gölge gibi takip edilen Kemal’i kuytu bir köşede yakalayan polisler, arabaya alıp şehirden uzaklaştılar. Şehrin birkaç km dışında kafasına sıktıkları kurşundan sonra cansız bedeni bir çukura bıraktılar.

Aynı gün Kemal’in kaybolduğu haberleri kulaktan kulağa duyulmaya başladı. İki gün sonra Kemal’in cesedinin bulunduğu haberleri gazeteleri süsledi. Basın mensuplarının karşısına çıkan İl Emniyet Müdürü, modern ve çağdaş fikirlere sahip aydın bir genç olan Kemal’in düşüncelerine tahammül edemeyen gericiler tarafından katledildiğini, katilleri tespit ettiklerini, en kısa zamanda yakalanacağını açıkladı.

Aynı gün il ve ilçelerde yapılan baskınlarda yaşları yetmişi aşmış üç kişi yakalandı. Dünyayla alakaları kesik, münzevi bir hayat yaşayan yaşlı dindarlar, gerici örgüt kurup Kemal’i öldürmekle itham edildiler. Ertesi gün çıkarıldıkları mahkemede idamla cezalandırıldıktan iki saat sonra çekildikleri darağaçlarında can verdiler.

Abdullah ŞAFAK

Diger Basliklar
   ZİNDANDAKİ ADAM
   AYRILIK!
   HIÇKIRIK!
   ERKEN ÖLÜR ANALAR!
   ZİNDANI SARAN ÖFKE!
   BİAT
   BULUŞMA
   YAŞLI GENERAL
   ARTIK HER ŞEY İÇİN ÇOK GEÇ...
   EY BİRADER
   AĞIR CEZA
   ÇOCUK
   HASRET
   35 CAN
   YENİ BİR GÜN DOĞUYOR
   DEĞİŞİM
   DOĞUM
   BASKIN
   İSYAN ATEŞİ
   BAYRAM SABAHI
İlan ve Mesajlar
 
 
 
Şehid Rehber
Şehidlerin Hayatı
Savunmalar
Manifesto


K. Dilinden Hizbullah


Anasayfa | Videolar | Arama | Siteyi Öner | Mobil | İletişim | Yukarı Git