Ana Menü
   ANA SAYFA

   İLETİŞİM

   SİTEDE ARA

   SİTEYİ ÖNER

   BASIN BÜROSU

   ŞEHİTLER ALBUMÜ
Bir Ayet - Bir Hadis
Bir Ayet:
(Ey Muhammed!) Onlarin mallari ve çocuklari seni imrendirmesin. Çünkü Allah bunlarla, ancak dünya hayatinda onlarin azaplarini çogaltmayi ve onlarin kâfir olarak canlarinin çikmasini istiyor. Tevbe/55

Bir Hadis:
Ademoğlu sabaha erdi mi, bütün azaları, dile temenna edip: ''Bizim hakkımızda Allah'tan kork. Zira biz sana tabiyiz. Sen istikamette olursan biz de istikamette oluruz, sen sapıtırsan biz de sapıtırız'' derler. (Tirmizi, Zühd 61)
En Son Eklenenler
Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Cemaati Rehberi M...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

HİZBULLAH REHBERİ...

Hizbullah Rehberi...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

ŞEHADETİNİN 23. Y...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 22. Y...

Hizbullah Cemaati...

MUHTEREM EDİP GÜM...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 21. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

YENİ ZELANDA’DAKİ...

ŞEHADETİNİN 19. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

ZOR ÖLÜM / ABDULLAH ŞAFAK

Baharın üç ayını dolu dolu geçirmesiyle yazın sıcak günleri kapıya dayanmıştı. İçinde sımsıcak bir gönül taşıyan güneşin dostu yaz mevsimi, ilk günlerde yaydığı yoğun sıcaklarıyla yazı doya doya yaşatmaya kararlı görünüyordu.

Mehmet Ali için geçmiştekilerden çok daha farklı bir mevsimdi bu yaz. Hareketlerinde olgunluk belirtilerinin daha baskın çıkması, ibadetlerindeki hassasiyet, köyde hiç rastlanmadığı şekilde gece yarılarında kalkıp namaza durması dedesini ve babasını gururlandırdığı gibi, gece ibadetine iştiraklerinin olmayışı biraz da utanmalarına sebep oluyordu. Eskiden üniversiteye gidenlerin din düşmanı olduklarını bilen dede, torununun İslam’a sıkıca bağlı oluşunu adeta mucize görüyordu.

Köy halkının tümü babası ve yaşlı dedesi gibi mutlu değildi. Herkesin partiye bağlı olmasını bekleyen köyün Marksistleri, büyük beklenti içinde oldukları üniversite öğrencisi Mehmet Ali’nin farklı çizgide oluşunu kabullenemiyorlardı. Köye gelişinin üçüncü gününde kendisiyle konuşmak için haber gönderdiler. Davete icabet için kardeşiyle birlikte köydeki sorumlunun evine gitti. Köydeki partililerin tümü oradaydı. Tatlı ve hoş ortamda başlayan konuşma, M. Ali’nin dini düşüncede diretip Marksizm’e karşı çıkışıyla tartışmaya dönüştü. Genç muhataplarının düşüncesinden kolay kolay vazgeçmeyeceğini gören köy sorumlusu Baran, yarı tehdit, yarı nasihatle ‘düşüncesinden vazgeçmesini, aksi takdirde partinin bu durumu kabul etmeyeceğini’ söyledi. Düşüncesini terk etmeyeceğini söyleyen M. Ali, Allah’tan başka kimseden korkusunun olmadığını söyleyip evlerinden ayrıldı.

Bu tehdidin altının boş olmadığını biliyordu. İlk fırsatta darbe vurabileceklerini düşünerek, başından geçenleri babasına anlattı. Sıkıntı dalgalarıyla kuşanan baba, PKK’ye karşı durmalarının mümkün olmadığını, oğlunun yanlış yaptığını söyleyip derin bir of çekti.

M. Ali’nin direnişte kararlı olduğunu gören baba, kardeşlerini çağırtıp durumdan haberdar etti. Onların ısrarlarına rağmen M. Ali, İslam düşmanlarına boyun eğmeyeceğini söyleyip diretiyordu.

Ertesi gün köydeki eski arkadaşlarıyla diyaloga geçen M. Ali, uzun uzadıya konuşup tek kurtuluşun İslam’da olduğunu izah etmeye çalışıyordu. Onun konuşmaları PKK’ye gönül veren iki arkadaşını fazla etkilemediği halde, diğer iki arkadaşını ciddi ciddi etkilemişti. Ağırlığı etkilenen arkadaşlarına verdi. Bir iki hafta içerisinde her iki genç saflarını tayin etmiş, M. Ali’nin yanında yer almışlardı.

Köydeki İslami faaliyetlerine tahammülleri mümkün değildi. Bu işten vazgeçmesi için üst üste gelen tehditlere rağmen vaz geçecek gibi görünmüyordu. Bir Çarşamba gecesi akşam saatlerinde PKK’lilerin köye geldikleri haberi üzerine harekete geçti. Ailesini ve arkadaşlarını durumdan haberdar etti. Evlerinin basılabileceğini, her şeye hazırlıklı olmalarını istiyordu. Tahmininde isabetliydi. Karanlığın simsiyah yüzüyle köyü kuşatması üzerine harekete geçen PKK’liler evin kapısını çalıp M. Ali’nin kendilerine teslim edilmesini istediler.  Oğlunu teslim etmek istemediğini söyleyen baba, ‘oğlunu bağışlamalarını, partinin düşmanı olmadıklarını’ söyledi. Oğlunu teslim etmemesi durumunda bütün aileyi öldüreceklerini söylediler. Babanın ikna çabaları üzerine evi taramaya başladılar. M. Ali babasını geri çekip saldırılarına karşılık verince, ardından amcalarının takviyesi geldi. Beklenmedik direniş PKK’lileri şaşırtmıştı. Evleri yakın olan arkadaşları da çatışmaya katılmışlardı. Tim komutanı ilk dakikalarda başından aldığı darbeyle yere yuvarlandı. Kısa sürede hareketsiz hale gelişiyle panik halini yaşayan PKK’liler cenazelerini alıp uzaklaştılar.

Çatışmalarda komutanlarını kaybedip kaçan PKK’lilerin durumu köydeki ve çevredeki heybetlerini altüst etmişti. PKK’nin acziyeti M. Ali’nin babası ve akrabalarını şaşırtmıştı.

Zoraki olarak boyun eğen bazı köylüler, bu olaydan sonra M. Ali’ye sempatiyle yaklaşmaya başladılar. Köy, İslam’ı tebliğ ortamına hazır hale gelmişti. Kendilerini aşağılanmış hisseden köyün PKK’lileri bir müddetliğine sessizliği tercih etmişlerdi.

Çatışmanın üzerinden bir aya yakın bir zaman geçmiş, PKK’liler tehdidin dışında hiçbir şey yapmamışlardı. Yoğun bir tebliğ çalışması başlatan M. Ali, gençlere kitap okutmak istiyor, ancak yanındaki kitapların azlığı bu isteğini engelliyordu. Köy postası olan amcaoğlunun minibüsüyle şehre hareket etti. İhtiyaç duyduğu kitapları temin edip aynı minibüsle 20 km uzaklıktaki köye doğru yolu koyuldu. Yaklaşık olarak yolun yarılarına ulaşınca asker yolu kesmişti. Arabayı ve yolcuları didik didik arayan askerler, kitap paketini komutanın yanına götürdüler. Komutan, paket sahibini getirmelerini istedi. M. Ali’yi arabadan indirip komutanın yanına götürdüler. Kimliğe bakan komutan, minibüsün gönderilmesini, gencin ifadesi alındıktan sonra köye bırakacaklarını söyledi. M. Ali’yi askerden almanın mümkün olmadığını bilen amcasının oğlu, istemeye istemeye yoluna devam etmek zorunda kaldı.

M. Ali’ye birkaç soru yönelten komutan, oracıkta çözmeyi hedefliyordu:

- Hizbullahçı mısın?

- Hayır! Hiçbir örgütle ilişkim yok!

- Bu kitaplar da neyin nesi? Bunları Hizbullahçıların okuduğunu bilmiyor musun?

- Bunlar kitapçılarda satılan kitaplar! İçlerinde yasak bir şey yok ki!

- Bağırma lan! Bana mı öğretecen yasağı? Konuşmak istemiyorsun öyle mi! deyip askere göz kırpınca M. Ali’nin ellerini kelepçeleyen askerler arabaya bindirip karakola götürdüler.

Karakolda kimliğini kaydettikten sonra ceplerindeki her şeyi aldılar. Siyah bir bezle gözlerini kapatıp ellerini tavandan sarkan zincirle zincirlediler. Bu şekilde bir saat kadar bekledikten sonra komutan gelip;

- Oğlum burada kanun manun yok! Sorulan sorulara cevap vermezsen seni zor ölümlerle yüzleştiririm! Sorularıma doğru cevap ver! Hizbullahçı mısın?

- Hiçbir örgütle ilişkim yok!

- Bana numara yapma! Yaptığım araştırmalar Hizbullah militanı olduğunu gösteriyor. Bu güne kadar kaç eylem yaptın ve kaç kişiyi öldürdün?

- Eylem falan yapmadım! Hiç kimseye bir tokat bile vurmuş değilim!

- İnat etmeye devam et! Sonunda yalvarıp itiraf edeceksin ama seni dinleyen olmayacak. Burası normal karakol değil, ayrı bir devlet. Bu devletin adı JİTEM! Daha önce sanırım duymuşsundur, dedi.

Komutan, M. Ali’yi soymalarını istedi. M. Ali’nin üzerine çullanan askerler, elleri bağlı olduğundan gömleğini ve atletini parçaladılar. Diğer elbiselerini çıkarınca M. Ali çırılçıplaktı. Utanç duyguları bütün hücrelerinden taşıyordu. Elleri bağlı, ne yapacağını bilmiyordu. Karşısında sandalyeye oturan komutan;

- Konuşmazsan, rüyanda bile görmediğin işkenceleri tattıracağım!

M. Ali sesini çıkarmıyordu. O sadece dua edip Rabbi’ne yalvarıyor, zalimlere karşı yardımcı olmasını istiyordu. Sorulara cevap vermemesi kibirli komutanı çok kızdırmıştı. Verdiği işaretle işkence başladı. Askerler, ellerindeki coplarla M. Ali’nin çıplak bedenine vurmaya başladılar. Darbeler çok şiddetliydi. Elleri bağlı olduğundan bedeninin değişik yerlerine inen coplara nasıl tepki vereceğini bilmiyordu. Uzunca bir dayak faslından sonra askerler yorulmuştu. Kurbanın bedeni mosmordu. Masum bir bedene indirilen coplardan lezzet alan komutan daha hızlı ve daha canlı vurmalarını istiyordu. Askerlerin yorulmasıyla lezzetin ruhuna vakıf olamayan komutan, eline geçirdiği copla M. Ali’nin bedenine yüklendi. Morlaşmış darbelerin üzerine indirilen yeni darbeler vücudu aşırı derecede acıtıyordu. Dua iklimine sığınan M. Ali, Allah’dan dayanma gücü ve sabırla kuşatılmasını istiyordu. Dua ve tevekülü darbelerin önünde kalkan yapmaya çalışıyordu.

O da dayak atmaktan yorulmuştu. Ancak M. Ali’de teslimiyetle ilgili hiçbir belirti yoktu.

İşkencenin en acıtan yönlerinden biri ayakta bekletilmekti. Elleri zincirle tavana bağlı olduğundan bir yerlere dayanma imkânı yoktu.  Yediği dayaklar, bedenini taşıyacak dermanı ayaklarından almıştı. Ancak zincirli elleri hiçbir şeye izin vermiyordu. Rabb’in merhamet ikliminden yardım istemenin dışında yapacak hiçbir şeyi yoktu. O yardım istiyor, Allah da direnme gücü ve sabır vererek direnişin devamını sağlıyordu.

Bir saatlik aradan sonra ajanların oluşturduğu işkence ekibi getirildi. Onlarla M. Ali’nin yanına gelen komutan “Eti sizin, kemiği benim! Onu çözmek için her şey serbest” dedi.

Ajanların işkencesi diğerlerinden daha vahşiceydi. Morarmış bedenine indirilen ağır darbeler beyninde çatırdamalara yol açıyordu. Haya yerlerini şiddetlice sıktıklarında acı, neredeyse beynini patlatıyordu. Tanınmak istemeyen ajanların bir kısmından çıt çıkmıyordu. Uzun süre devam eden işkenceden sonra bilekleri zincirlerle asılı M. Ali’nin bedeni sarkmaya başladı. Kurban bayılmıştı. Öldüğünü zanneden işkenceciler işkenceye ara verdiler. Bir müddet sonra kendine geldiğinde işkencecilerin aralarındaki konuşmaları kulağına ulaşıyordu. Onlardan birinin sesi hiç de yabancı değildi. Köyde kendisini tehdit eden PKK’nin köy sorumlusu Baran’dan başkasının sesi değildi.

Zincirlerde uzun süre asılı kalma işkencenin en dayanılmazlarındandı. Bir kenara yığılıp saatlerce kalmak istiyordu. Ancak böyle bir imkânı yoktu.

Tuvalete gitme ihtiyacı hissediyordu. İnlemeler arasında işkencecilere seslenip tuvalete gitmek istediğini söyledi. Yanına yaklaşan asker, çözülmeyene kadar tuvalete götürülmeyeceğini bildirdi. İşte bu, çekilmiyordu. Mutlaka tuvalete gitmeliydi. Oysa bu pazarlık konusuydu. Askeri çağırıp tuvaletle gitmek istediğini, götürmeleri durumunda konuşacağını söyledi. Bunun üzerine yanına gelen komutan;

- Konuşacak mısın?

- Evet! Tuvalete götürürseniz konuşurum!

- Öyle yağma yok! Önce konuşacaksın, sonra tuvalete gideceksin! Ardından elini kolunu sallayıp evine gideceksin, dedi.

- Tamam! Kabul ediyorum, ben Hizbullahçıyım! dedi.

- Şimdi seninle anlaşabiliriz. Çocuklar onu tuvalete götürün, tuvaletten getirince konuşacağız, dedi.

Askerler M. Ali’yi çözünce ellerinin hissetmediğini fark etti. Ayakları da gövdesini taşıyamayacak kadar bitkindi. Kollarından sürükleyerek tuvalete götürdüler. İhtiyacını zorlanarak karşılayıp dönünce daha önce bağladıkları yere bırakıp orada oturmasını istediler.

M. Ali’nin karşısına geçen komutan;

- Konuşursan elbiselerini giydirip evine göndereceğim, dedi.

M. Ali, komutanın yalan söylediğini biliyordu. Jitem’e ayağı düşenlerin kurtulmalarının mümkün olmadığını defalarca duymuştu. M. Ali;

- Benden ne istiyorsunuz? Ben kendi halimde biriyim.

- Hizbullah’a bağlı olduğunu söyledin, kaldığın yerden devam et! Ne zaman katıldın, kim vasıtasıyla katıldın, sorumlun kim?

- Onlarla yeni yeni tanışıyordum. Sorumlum falan yok.

- Onlardan kimleri tanıyorsun? İsimlerini söyle!

- Kimseyi tanımıyorum!

- Alçak herif! Konuşacağım demedin mi? Beni kandıracağını mı zannediyorsun? Şimdi sana gününü gösteririm. Götürün, alçağın canına okuyun!

Gözleri kapalı, bedeni çırılçıplak M. Ali’yi kollarından sürükleyip götürdüler. Bedeninin hassas yerlerine kablo bağlayıp elektrik vermeye başladılar. Voltajı yükselttiklerinde kafası zonkluyordu. Ancak, M. Ali pes etmiyordu. Komutan, sigarasını bedeninin değişik yerlerine bastırıp söndürmeye çalışıyor, kurban ise diretiyordu.

Yere kapanmış şekilde bırakılırken fazla zaman geçmeden ajanlar gelip cop ve tekmelerle dövmeye başladılar. Art arda gelen dayaklara dayanamayan beden, M. Ali’nin bayılmasına yol açınca işkenceye ara verdiler. Uzun süre baygın vaziyette kaldı.

Gözlerini açtığında vakit epey geç olduğundan komutan ve ajan işkencecilerin sesleri duyulmuyordu. Anlaşılan işkence merkezinden ayrılmışlardı. Ali’nin kollarından tutup sürükleyen askerler, daha önce asılı olduğu yere götürüp yeniden asmaya çalıştılar. Ayağa kaldırmada zorlanınca yattığı yerde ellerini kapının kenarına zincirlediler. Yüreği parçalandığı halde su veren yoktu. Susuzluktan dudakları çatlamıştı. Tuvalet ihtiyacı için istekte bulununca, gelen her asker birkaç cop indirip;

- Konuşursan götürürüz, yoksa tuvaleti unut, diyorlardı.

M. Ali’nin hayatının en zor gecesiydi. Gördüğü işkencelerle bedeninin her tarafı şişmişti. Rabbi ile bir anlık bile irtibatını kesmemişti. Allah Teala’dan direnme gücü ve sabır istiyordu. Arkadaşlarının bilgisini vermesi durumunda onlara eziyet edeceklerini, böylece davanın zarar görebileceğini düşünüp ne pahasına olursa olsun direnmesi gerektiğine inanıyordu. “Biraz daha direnebilsem inşallah şehit olacağım” düşüncesi ara sıra zihnini meşgul ediyordu.

Uykunun semtine uğramadığı bu zor geceyi vücut ağrıları içinde dua ve Allah’ın adını zikirle geçirdi. Boğazı kupkuru, dudakları çatladığı halde bir damla suya hasretti.

Ertesi sabah karakola geldiği gibi M. Ali’nin karşısına geçen komutan, yeniden sorgulamaya başladı. M. Ali’den yine ses çıkmayınca sinirlenip;

- Alçak Hizbullahçı! Bugüne kadar buraya ayağı düşen herkesi konuşturdum. Fazla diretme, dayanamazsın. Seni mutlaka konuşturacağım. O zaman gördüğün işkenceler de yanında kar kalacak, dedi.

Askerleri çağırıp;

- Bu alçağın icabına bakın ve acı çektirin! Sakın öldürmeyin! Bana onun canlısı lazım. Ona çok zor bir ölüm tattıracağım, dedi.

M. Ali’nin kollarından tutan askerler, sürükleye sürükleye işkence odasına götürdüler. İşkence çeşitlerini teker teker denediler. Onların yorulmasıyla ajanların sırası gelmişti.

Su, ekmek ve tuvalet mahrumiyetine rağmen adam gibi direniyordu. Rabbinden direniş için yardım istiyor, kahramanca direnişi işkencecileri çileden çıkarıyordu. Bedeni işkencelere dayanamayacak duruma gelince;

- Allah’ım bana dayanma gücü ver ki, bana işkence eden düşmanlar çaresizlikten kahrolsunlar, diyordu. İşkencelerin en yoğun olduğu esnada çıkarabildiği en yüksek sesle “Zalimler için yaşasın cehennem” sözünü sürekli tekrar ediyordu.

Her gün devam eden işkencelere rağmen direnen ve bir kelimelik dahi olsa sırrını düşmanına vermeyen M. Ali, işkencenin 13. gününde zorbalığın karanlık ve aşağılık âlemine gözünü yumup, şehitler kervanına katılarak Rabbi’nin cennetine yükseldi. Eli kanlı işkenceciler ise yenik buğdaylar gibi çaresiz ve zavallı halde, gencecik Allah dostunu eziyet ve işkencelerle şehit ederken, kendileri için azap ateşini alevlendirmenin dışında bir başarı elde edemediler.

 

Abdullah ŞAFAK

Diger Basliklar
   ZİNDANDAKİ ADAM
   AYRILIK!
   HIÇKIRIK!
   ERKEN ÖLÜR ANALAR!
   ZİNDANI SARAN ÖFKE!
   BİAT
   BULUŞMA
   YAŞLI GENERAL
   ARTIK HER ŞEY İÇİN ÇOK GEÇ...
   EY BİRADER
   AĞIR CEZA
   ÇOCUK
   HASRET
   35 CAN
   YENİ BİR GÜN DOĞUYOR
   DEĞİŞİM
   DOĞUM
   BASKIN
   İSYAN ATEŞİ
   BAYRAM SABAHI
İlan ve Mesajlar
 
 
 
Şehid Rehber
Şehidlerin Hayatı
Savunmalar
Manifesto


K. Dilinden Hizbullah


Anasayfa | Videolar | Arama | Siteyi Öner | Mobil | İletişim | Yukarı Git