Ana Menü
   ANA SAYFA

   İLETİŞİM

   SİTEDE ARA

   SİTEYİ ÖNER

   BASIN BÜROSU

   ŞEHİTLER ALBUMÜ
Bir Ayet - Bir Hadis
Bir Ayet:
Allah erkek münafiklara da kadin münafiklara da kâfirlere de içinde ebedî kalacaklari cehennem atesini vâdetti. O, onlara yeter. Allah onlara lânet etmistir! Onlar için devamli bir azap vardir. Tevbe/68

Bir Hadis:
İman bakımından mü'minlerin en mükemmeli ahlakça en güzel olanlar ve ailesine en güzel davrananlardır. (Tirmizi)
En Son Eklenenler
Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Cemaati Rehberi M...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

HİZBULLAH REHBERİ...

Hizbullah Rehberi...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

ŞEHADETİNİN 23. Y...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 22. Y...

Hizbullah Cemaati...

MUHTEREM EDİP GÜM...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 21. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

YENİ ZELANDA’DAKİ...

ŞEHADETİNİN 19. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

HOCA’NIN ŞEN ÇOCUKLARI / ABDULLAH ŞAFAK

“Allah’ım bu ne büyük lütuf!” diyordu kendi kendine. Dört elle sarıldığı yeni işi adeta hayatının ikinci baharıydı. Henüz topu topuna 20 günlük bir geçmişi vardı. Anadolu’nun ücra köşelerinde yıllarca süren öğretmenlik hayatının böyle bir makamla noktalanacağı aklının ucundan bile geçmezdi.

Hizmet ehli için makam ve mevkinin fazla da önemi yoktu. Oysa yeni makamın cezbediciliği dağ gibi duruşu olan Salih Beyi hafiften hafife etkilemeye başlamıştı. Ona göre bu bir ilahi lütuftu. Her şeye rağmen cemiyetin kurucusu zahmetkeş Hoca’ya şükran borcunu da unutmuyordu.

Yurdun dört köşesine serpilmiş yüzlerce kolejin tepesindeki adamdı o. Görevinin ilk günlerinde okulların büyük bölümü hakkında gerekli bilgileri edinmiş, kısa notlarla özel defterine kayda geçmişti. Henüz yeni olmasına rağmen görevlilerle haftalık toplantılar ve işle ilgili istişareler olağan hale gelmeye başlamıştı.

İşlerin yoğun olduğu hafta içinde okulların eğitim programlarıyla ilgili dosyayı incelerken telefonu çaldı. Cemiyet faaliyetlerinin genel sorumlusu arıyordu. Kısa bir hal hatırdan sonra, bir sonraki gün 9.30’da cemiyet merkezinde olmasını, önemli bir toplantı için Ankara’ya gideceklerini söyledi. Merak duygularıyla kuşanan Salih Bey sormaktan kendini alamamıştı: “Ne toplantısı efendim? Kimlerle toplantı yapacağız?” Sorumlu: “Devletin yüksek emniyet görevlileriyle! Çok önemli bir toplantı! Mutlaka zamanında gelmelisin!” dedi.

“Sıradan bir lise öğretmeni, emniyetin tepesindekilerle toplantı yapacak! Ne garip bir şey!” diye düşünmekten alamadı kendisini. Beklemediği bu gelişme karşısında heyecanlanmış, biraz da tedirgin olmuştu.

Sinekkaydı tıraş olmuş, giydiği en şık elbiseleriyle 9.20’de cemiyetin merkezindeydi. Uzaktan tanıdığı yeni yüzlerle karşılaştı. Cemiyetin yurtdışındaki okullarının sorumlusu, basın sorumlusu, ekonomi sorumlusu ve başkan koyu bir sohbete dalmışlardı. İlk defa karşılaşan müdürler Salih Beyi yeni görevinden dolayı tebrik ettiler. Birkaç dakikalık sohbetin ardından Ankara’ya uçmak için havaalanına yöneldiler.

14’e 10 kala toplantının yapılacağı askeriyenin kapısındaydılar. Görevli bir askerin eşliğinde üzerleri aranıp toplantı salonuna alındılar. Birkaç dakika geçmeden emniyet ve MİT görevlileri toplantı salonundaki yerlerini almışlardı.

Salih Bey heyecanına yenik düşmüştü. Yıllardır cemiyet bünyesinde hizmet ettiği halde böyle bir toplantıyı rüyasında görse inanmazdı. Büyük bir şaşkınlık yaşıyordu. Oysa diğerlerinin yüzünde böyle bir belirti yoktu.

Başkanlığı yürüten generalin üç rütbeli askerle salondaki yerini almasıyla toplantı başladı. Generalin soğuk, resmi kibirli ve tepeden bakan bir görüntüsü vardı. Diğer komutanların görüntüsü ondan aşağı değildi. Emniyet ve MİT görevlilerinin duruşları biraz daha mütevazı ve memurcaydı. Cemiyetin adamlarının duruşu ise, suç işleyen çocuklar gibi boyunları bükük ve zavallıcaydı.

General; soğuk, tehditkâr, iğneleyici ve resmi kelimelerle toplantıyı açtı. Güvenlikçiler ve cemiyetin elemanları iki ay önceki toplantıda alınan kararların uygulamasıyla ilgili yapılanları konuştular. Değerlendirmeleri dinleyen general, keskin ses tonu ve tehditkâr yaklaşımıyla cemiyet sorumlularına hitap etti:

-         Değerli misafirler! Daha önce bazı konular hakkında açıklamalarda bulunmuştum. Faydalı olur diye bazı noktalara dikkat çekmek istiyorum. Ülkemizde laikliğin tek ve alternatifsiz bir sistem olduğunu hepiniz bilirsiniz. 85 yıllık cumhuriyet tarihinde laiklik aleyhtarı hiçbir faaliyete izin verilmemiştir. Bu tavırda ciddi olduğumuzu herkesin bilmesini isterim. Daha ilk zamanlardaki bir gelişme bu konudaki ciddiyetimizi gösterme açısından iyi bir örnektir. Ulu Önder’in izniyle kurulan ve kurucuları Ulu Önder’in arkadaşları olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın laiklikle ilgili tutumundan dolayı bizzat Ulu Önderin emriyle kapatıldığını ve yöneticilerinin siyasetten men edildiğini İnkılâp tarihi kitapları detaylıca yazar. Cumhuriyet kurulduktan sonra rejim düşmanlarının başına nelerin geldiğini, gericilik ve bölücülük yapanların başlarının ezildiğini bilmeyenimiz yoktur. Malum kimliğinizle ülke sathında ve yurt dışında eğitim kurumları açmış, bankalar ve şirketler kurmuşsunuz. Ayrıca televizyon kanalları açmış, gazeteler ve dergiler neşrediyorsunuz. Size bu kadar müsamaha edilmiş ve çalışmalarınıza izin verilmişse bunun karşılığını ödemede cömert davranmalısınız. Bu güne kadar işbirliğiniz fena değildi. Ancak, bundan sonra daha fazla işbirliği yapmanızı, halkı dönüştürme ve terör örgütleriyle mücadelede daha çok yardımcı olmanızı istiyoruz...

Komutanın uzunca konuşmasının ardından sözü alan cemiyetin sorumlusu Kerem Bey, ülkenin selameti için ellerinden gelen her şeyi yaptıklarını, bunu vatan borcu ve ibadet bildiklerini, bu alanda kendilerine verilecek bütün görevleri seve seve yerine getireceklerini açıkladı. Devamla, “Gerek yurt içinde ve gerekse yurt dışında devletimizin güvenliği ve gelişmesi için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Bu alanda eksiklerimiz varsa bildirilmesini isteriz” dedi.

Sırasıyla emniyet ve MİT yetkilileri açıklamalarda bulunup, cemiyetten yeterince faydalandıklarını, ancak işbirliğinin daha da arttırılmasını, istihbari bilgilerin daha fazla akmasını istediler. MİT yetkilisi cemiyetin yurtdışındaki okullarındaki elemanlarının bulundukları ülkelerle ilgili bilgileri daha titiz hazırlamalarını, daha fazla bilgi aktarmalarını, özellikle Kuzey Irak’ın hassasiyeti ve ülke için öneminden dolayı daha fazla bilgiye ihtiyaç duyduklarını, çuval olayından sonra istihbarat bürolarının bazılarını kapatmak zorunda kaldıklarını, bu açığı kapatmak için cemiyetin daha çok çalışmasının gerekliliğini bildirdi.  

Cemiyet sorumlusu Kerem Bey, Kuzey Irak’ta yeni bir üniversite için bütün hazırlıkların tamamlandığını, üniversitenin açılmasıyla çok sayıda yeni elemanın istihdam edileceğini, böylece daha fazla yardımcı olabileceklerini söyledi.

Söz yine generaldeydi:

— İki tehlikeli örgütle karşı karşıya olduğumuzu bilirsiniz. PKK ve Hizbullah’a karşı güvenlik güçlerinin mücadelesi devam ediyor. Özellikle Hizbullah’la mücadele konusunda daha fazla yardımcı olabilirsiniz. Bu alandaki tavır ve yaklaşımlarınız oldukça sevindirici. Bu örgüt için kullandığınız “Hizbulvahşet” terimi çok yerindeydi. Bundan dolayı sizleri kutlamak isterim. Halkın içerisinde ciddi tabanları var. Halkı bunlardan soğutmak için basın ve eğitim kurumları vasıtasıyla daha fazla propaganda yapmalısınız. Örgütün devlet tarafından kurulduğunu, elemanlarının devlet tarafından yetiştirildiğini, örneğin Ergenekon’la çalıştığını vs gibi şeyleri yazın. Derler ya “Çamur at, tutmazsa da izi kalır”

Kerem Bey:

—Efendim, biz bu konuda ciddi ciddi çalışıyoruz. Ancak elimize küçük bir belge verilse bunun üzerinden daha etkili bir şekilde vurabiliriz, dedi.

Emniyet yetkilisi devreye girerek:

—Bunların tümü devlet düşmanı! Devletle hiçbir irtibatları olmamış ki belge olsun! Zaten belge falan olsaydı büyük propagandalar yapabilirdik. Ancak, elimize geçen arşivlerinden istifade edebileceklerinizi veririz, çarpıtmalarla yayınlarsınız. Özellikle bunları belden aşağı vurmaya çalışın. Operasyon yaptığımızda, örgüt elemanları hakkında insanlarda nefret uyandıran şeyler hakkında yazın. Örneğin bunların çevredeki kadınlarla dostluk ve gönül ilişkisinde olduğu gibi haberler etkili olabilir. Bu konuda size yardımcı oluruz.

Sözü alan Kerem Bey:

—Olur, efendim! Elimizden geleni yaparız.

İlk defa toplantıya katılan Salih Bey, duyduklarına inanamıyordu. Kendisine fazla hakim olamadan;

— Efendim, böyle bir şey yalan olmaz mı? Yapmadıkları şeyleri yapmış gibi göstermek iftira olur efendim!

General devreye girip:

— Siz nelerden bahsediyorsunuz? Teröristlerle mücadelede böyle şeyler aranır mı? dedi.

Kerem Bey devreye girip:

— Efendim, arkadaşımız Salih Bey henüz yenidir. Kendisiyle konuşur, gerekli açıklamayı yaparız. Bu konuda müsterih olunuz, dedi.

Salih Bey’in girişiminin beylerde rahatsızlığa yol açmaması için konuyu değiştirme ihtiyacı duyan Kerem Bey;

— Ancak Şırnak’ta ele geçen silahların durumu hakkında ne buyurursunuz? Teröristler onları devlet yetkililerinden almamış mıydı? Deyince,

 Cevap için söz generaldeydi:

— Güneydoğu’da aşiret reislerinin çoğu korucubaşıdır. Bunlar aynı zamanda kaçakçı ve mafyadır. Para verirseniz size tırlarla silah temin edebilirler. Askeriyeden de alabilir, Kuzey Irak’tan da getirebilirler. Zaten Güneydoğu’ya sevk edilen silahların haddi hesabı yok. Bütün askerler vatansever değil ki? Görev icabı askerle irtibatı olan korucubaşları, parasını vererek askeriyeden istedikleri kadar silah alabilirler. Bu gibi olaylar bugüne kadar defalarca yaşanmış. Hizbullah’ta yakalanan silahlar kaçakçı korucubaşları vasıtasıyla askerden alınıp onlara satılmış. Ancak bunları dışarı yansıtmayın. Bunun üzerinden teröristlere daha fazla yüklenebilirsiniz.

General, konuşmasına devamla:

- Güneydoğu’da daha fazla okul açıp halka Türk kültürünü aşılayın. Sopa zoruyla kültürlerini değiştirmek mümkün değil. Eğitimle onların Türkleşeceğine inanıyoruz. Devletten ürküyorlar. Ancak, siz bunu rahatlıkla başarabilirsiniz. Bu alanda herhangi bir engel veya takıntınız olursa yardımcı oluruz. Ayrıca halkı terör örgütlerinden uzaklaştırmak için işadamlarınızı Güneydoğuya yönlendirin. Yatırımlarla etkin sonuçlar alınabilir.

Sözü alan Kerem Bey, eğitim konusunda ciddi işler yaptıklarını söyleyip:

— Küçük ilçelerde bile okul açmaya çalışıyoruz. Doğu ve Güneydoğu’lu çalışkan ve zeki çocuklara burslar veriyor, okullarımızda ve dershanelerimizde parasızca okutup üniversitelere yönlendiriyoruz. Eğitimimizden geçen çocukları kültürel olarak da değiştiriyoruz. Onların devlet düşmanlığı yapmaları veya terör örgütlerine katılmaları mümkün değil. Ekonomi alanında önceki görüşmelerde kararlaştırıldığı gibi işadamlarımızı bölgeye yönlendiriyoruz. Şimdiden önemli bazı yatırımlara girişilmiş bile...

Cemiyeti kullanıp düşmanlarıyla daha rahat mücadele etmenin sevinci buz kalıbına dönüşmüş yüzünde sevinç hâleleri gibi parıldayan general iki ay sonra buluşmak üzere toplantıyı sona erdirdi. Konuklarına baklava ikramından sonra fazlaca nazik olmayan bir tavırla kapının yolunu gösterdi. Cemiyet üyeleri ayrılırken arkalarından “Güle güle Hoca’nın şen çocukları” deyip alaylı alaylı gülümsedi.

Salih Bey hariç, cemiyet üyeleri adeta büyülenmişti. Oysa Salih Bey’in kafası iyice karışmıştı. Duyduklarına bir türlü inanamıyordu. Hizmet aşkıyla tutuşan insanların emeklerinin İslam düşmanı rejimin hizmetine sunulmasının anlamını bir türlü çözemiyordu.

Ertesi gün rutin işlerini tamamladıktan sonra cemiyet sorumlusu Kerem Bey’i arayıp, görüşmek istediğini söyledi.

Kerem bey, her zamankinden daha canlı ve daha mutluydu. Oysa Salih Bey’in benzi solmuş, neşesinden eser kalmamıştı. Salih Bey’in solgunluğuna anlam veremeyen Kerem Bey:

— Neyin var Salih Bey? Salih Bey:

— Dünkü görüşmeden dolayı vicdan azabı çekiyorum. Bu kadar emek ve çalışmayı altın tepsi içinde rejimin hizmetine mi sunacağız? Bütün imkânlarımızı İslam’a düşman bir rejimin daha fazla yaşaması için nasıl seferber edebiliriz?

—Salih Bey! Haklısınız, ancak bazı şeyleri yapmazsak faaliyetlerimize izin vermezler. Taviz vermeseydik bu kadar büyüyemezdik. Aksi takdirde bir günde her şeyimizi elimizden alabilirler. Bunları severek yapmıyoruz, maslahat gereği yapıyoruz. Salih Bey:

—Anlamada güçlük çekiyorum. Yıllardır İslam’a düşmanlık yapan, Müslümanları yok etmeye çalışan bir rejime hizmet etmenin maslahatı mı olur? Bunu kendime anlatamıyorum. Ayrıca ne kadar kötü de olsa İslam düşmanı rejimin güvenliği için İslami bir cemaate iftira atmanın mantığı nedir? Bu Allah’ın hoşuna gider mi? Yıllarca okuduğumuz Risale bize bunu mu öğretti? Güneydoğu’da yıllarca öğretmenlik yaptım. Hizbullah’ın bazı adamlarını yakından tanıdım. Dindar ve takvalı insanlardı. O zor günlerde bize sahip çıktılar. Onlar olmasaydı PKK hepimizi öldürecekti. Güneydoğu’daki varlığımızın Hizbullah’ın PKK karşısındaki duruşuna borçlu olduğunu biliyor musunuz? Emniyet yetkilisi onların devletle hiçbir ilişkisinin olmadığını söylemedi mi? Oysa biz yalan ve iftiralarla halkın kafasını bulandırmaya çalışıyoruz. Ekrem Bey devreye girerek:

—Salih Bey! Bunlar insan katili! Birçok insanın kanını döktüler! Bunlar bozguncu insanlar! Sadece bu yöntemle önlerini alabiliriz. Salih Bey:

— Emniyetçiler bunların öldürdükleri şahısların büyük bir kısmının devlet ajanı olduğunu söylemediler mi? Kötü de olsalar iftara ederek mi mücadele edeceğiz? Açıkları ne ise onu söyleyelim, iftira etmeyelim. Demek kötülükleri yok ki iftira etmek zorunda kalıyoruz.

Ekrem Bey’in yoğun çabaları Salih Bey’i ikna edememişti. Yalanın, iftiranın ve İslam düşmanı rejime hizmetin hiçbir gerekçesinin olmadığında ısrar ediyordu.

Salih Bey’in durumundan rahatsızlık duyan Kerem Bey, cemiyetin ileri gelenlerinden Enver Bey’den yardım istedi. Enver Bey’in yoğun çabalarının da faydası olmamıştı.

İçinde kopan fırtınanın keskin dalgaları arasında işine devam etmeye çalışıyordu. Vicdanıyla meydan savaşına girişmişti. İnandıklarına tamamen ters bir zeminde yürümenin verdiği rahatsızlık bütün hayatını etkilemişti. İftira ve yalanla bir toplumu, üstelik İslami mücadele veren insanları İslam düşmanı bir rejimin selameti için karalamanın, toplumu Allah’ın dinine çağıran, insanların İslami bilince ulaşması için çaba harcayan insanları iftiralarla engellemenin hesabının nasıl verileceğinin muhasebesi karmaşık bir probleme dönüşmüştü. İslam’a düşman rejimin beğenisini kazanmak ve bu rejimi ayakta tutmak için Müslümanlara savaş açmanın tarifini yapamıyordu. Kafasını kurcalayan soruların İslami ölçüler çerçevesinde cevaplandırılamaması endişelerini daha da arttırmıştı.

İçindeki sıkıntılar her geçen gün biraz daha derinleşiyordu. Yıllardır aşk ve şevkle hizmet ettiği cemiyetin, biricik düşmanı İslam olan rejime gönüllü hizmetçilik yapması onuruna dokunuyordu. Allah’ın dinine hizmet amacıyla ömrünü harcayan binlerce insanın emeği, Allah düşmanı bir rejimi koruma uğruna mı feda edilecekti? Büyük bir iştiyak ve zevkle sarıldığı yeni görevi kalbine hançer gibi saplanan işkence aletine dönüşmüştü.

Soğuk bir sonbahar akşamıydı. Perşembe, batmakta olan güneşle yavaş yavaş gecenin karanlık perdesine bürünüyordu. Her Cuma akşamı gibi Kur’an’ı elinde, Yasin Suresini okuyordu. Gözü Kur’an’da, kafası başka yerdeydi. Zihninde cirit atan düşüncelerin etkisiyle Yasin’i nasıl bitirdiğini anlayamamıştı. Her gün didik didik ettiği gazeteye uzaktan bir göz atıp okuma cesaretinde bulunamadı. Yatak odasına geçip kapıyı kilitlediği gibi hüngür hüngür ağlamaya başladı. 30 yıllık hizmet hayatı çirkin bir engele takılmıştı. “Yarın ne olursa olsun bu işe son noktayı koymalıyım” deyip yerinden doğrularak oturma odasına geçti.

Ahirette hesabını veremeyeceği günahlara ortaklıkta diretecek kişiliğe sahip değildi. Kalan hayatını inandığı düşüncelere aykırı bir zeminde dizayn etmeye kalbini ikna edemiyordu. İstifa dilekçesini hazırlayıp sorumlu Kerem Bey’in masasına bıraktı. Kerem Bey’in ikna çabaları sonuç vermemişti. Cemiyetin önde gelenlerinin yoğun uğraşılarından da bir şey çıkmamıştı. Özel eşyalarını toplayıp çantasına yerleştirirken, dört haftalık müdürlük görevinden sonra sırtındaki koca kamburu bırakıp makam odasını terk etti. Başkasının günahlarına ortak olmama rahatlığı, yıllardır hizmet ettiği cemiyetin içine düştüğü çirkin durumun üzüntüsünün karmaşık duyguları arasında karışık kafayla belirsiz geleceğe doğru belirsiz adımlarla yürümeye başladı.  

 

Yazan: Abdullah Şafak

Diger Basliklar
   ZİNDANDAKİ ADAM
   AYRILIK!
   HIÇKIRIK!
   ERKEN ÖLÜR ANALAR!
   ZİNDANI SARAN ÖFKE!
   BİAT
   BULUŞMA
   YAŞLI GENERAL
   ARTIK HER ŞEY İÇİN ÇOK GEÇ...
   EY BİRADER
   AĞIR CEZA
   ÇOCUK
   HASRET
   35 CAN
   YENİ BİR GÜN DOĞUYOR
   DEĞİŞİM
   DOĞUM
   BASKIN
   İSYAN ATEŞİ
   BAYRAM SABAHI
İlan ve Mesajlar
 
 
 
Şehid Rehber
Şehidlerin Hayatı
Savunmalar
Manifesto


K. Dilinden Hizbullah


Anasayfa | Videolar | Arama | Siteyi Öner | Mobil | İletişim | Yukarı Git