| 
İnsan 
hayatında bazen öyle olaylar yaşanır ki bırakın unutmayı, hatırladıkça acısı 
tekrar tekrar tazelenir. Hele hele yaşananlar, insan haysiyetine, şerefine, 
özgürlüğüne, dinine ve namusuna yönelik bir kast içeriyorsa bu, unutulmadığı 
gibi insan belleğindeki tazeliğini ve canlılığını da korur. Bu olaylar bir halk, 
bir toplum veya hareket tarafından yaşanmış ise nesilden nesile aktarılarak 
zihinlerdeki varlığını sürdürür. 
 Hizbullah Cemaati çeyrek asrı geçen mücadele hayatında bir daha unutulmayacak, 
nesilden nesile aktarılması icap eden, sürekli canlı ve hatırlatılması gereken 
çok acı olaylar yaşamış ve yaşamaktadır. Bunları unutmak mümkün değildir.
 
 PKK’nin Hizbullah’a dayattığı savaşta yüzlerce cengâver şehidin kanı mı? Bu 
cengâverlerin şehadetleri karşında anne, baba, eş ve çocuklarının metanet, sabır 
ve dirençleri mi?
 
 Aylarca PKK’nin muhasara ve kuşatması altında kalan, ihtiyaçlarını temin etmek 
için çarşıya, sokağa ve bakkala çıkamayan, günlerce kuru ekmekle yetinen, 
teslimiyeti değil başeğmezliği tercih eden kahramanların ölüm kalım mücadeleleri 
mi? Bütün tehlikeleri göze alarak kardeşlerine erzak ulaştırmak için yollara 
düşen ancak buralarda kaçırılan ve izlerine rastlanmayan yiğit insanları mı?
 
 Küçük yaşlarından itibaren dava uğruna anadan, babadan, kardeşten, dosttan, 
memleketten ayrılmak zorunda kalan ve muhacereti garipçe yaşayan muhacirleri mi? 
Yoksa yıllarca evlatlarını görmeden onların yürek yakan hüzün ve hasretiyle bu 
dünyayı terk eden ana ve babaları mı?
 
 17 Ocak 2000 süreci ile başlayan TC’nin Hizbullah ve mensuplarına yaşattığı o 
zemheri günleri mi? Yoksa Şehit Rehber’in başeğmezlik ve şehadetini mi?
 
 Dönemin başbakanı ve içişleri bakanının basın mensupları karşında “Hizbullah’ın 
kökünü kazıyacağız” şeklindeki TC’nin zafer sarhoşluğu mu?
 
 “Beş yıl sonra kimse Hizbullah cemaatinin isminden bile bahsetmeyecek. ‘Bir 
dönem böyle bir cemaat vardı’ bile demeyecekler” diyen kolluk kuvvetlerinin, 
gözaltında işkenceyle beraber Hizbullahi kahramanlara yapılan hakaretleri mi?
 
 MOSSAD taktikleri ile güvenlik güçlerinin Hizbullah mensuplarına yaptığı 
insanlık dışı işkenceleri mi?
 
 TC’nin camide Kur’an dersi verdi diye binlerce insanın kanunsuz olarak 
cezalandırılmaları mı?
 
 Gardiyanların Hizbullah mensuplarına yaptıkları keyfi uygulamaları mı?
 
 Aileleri eziyet ve sıkıntı çeksinler diye memleketlerinden uzak yerlere sürgün 
edilen Hizbullah mensuplarının sürgünleri mi?
 
 Zindanın kötü koşullarından etkilenerek hastalanan, dört duvar arasında büyük 
sıkıntılar çekip hayata gözlerini yuman o güzel insanları mı?
 
 Uzun yıllar tüm olumsuzluklara rağmen zindanda eşlerini yalnız bırakmayarak 
destek veren, çocuklarına ana babalık yapan çilekeş, vefakâr ve cefakâr 
bacıların sabır ve tahammüllerini mi?
 
 2000 sürecinde cami öğrencilerinin topladıkları kâğıt ve naylonları satarak elde 
ettikleri parayı zindandaki Kur’an hocalarının ailelerine göndererek 
gösterdikleri bu masumane davranışlar mı… unutulacak?
 
 Asla ve asla hiçbir şey unutulmayacak. İslam’a ve Müslümanlara yapılan hiçbir 
zulüm ve ihanet unutulmayacağı gibi Allah (cc) da hem bu dünyada hem de ahirette 
bunları karşılıksız bırakmayacaktır. Mücadele tecrübesi ile sabit olmuştur ki 
İslam’a ve Müslümanlara zulüm ve ihanet edenler amacına ulaşamadıkları gibi 
sonları da vahim olmuş.
 
 Allah (cc), İslam için mücadele eden ve bu uğurda çeşitli bela ve musibetlere 
maruz kalanları da unutmaz, aksine bunları hem dünyada hem de ahirette aziz 
kılar. Şehit Rehber Hüseyin Velioğlu bu konuyu şu veciz ifadeyle dile 
getirmektedir: “Allah-u Teâlâ mümin kullarını hiçbir zaman yalnız bırakmaz. 
Kendi yolunda mücadele edenlere hidayet yolunu gösterir. İmtihan eder, fakat en 
kritik ve muhtaç anlarında salih kullarını mucize ve ikramlarıyla himayesine 
alır. Yeter ki, mümin inancını yitirmesin. Ateşe atılanı, balığın yuttuğunu 
yalnız ve yardımsız bırakmayan Allah (cc) hiç kimseyi unutmaz. Kalplerdeki 
gizliyi bilen Allah (cc), İslam için mücadele veren, bu uğurda belalara, 
musibetlere duçar olanları –hâşâ– unutur mu? Fakat müminleri dener, kâfirlere 
mühlet verir. Mükâfat ve ikabların tecellisini, yapılanların niteliğine göre 
dünya ve ahirette taksim eder. Allah’ın kanunları insanlar için böyle bir 
strateji koymuştur.”
 
 Yaşanan her olay ve süreç Hizbullah Cemaati’ne bir tecrübe ve kazanım 
sağlamıştır. Geçmişte yaşananları hatırlamamak, unutmaya terk etmek, ders veya 
ibret almamak bir insan için nasıl mümkün değilse hareketler için de mümkün 
değildir. Çünkü bir hareketin hafızası, onun geçmişidir. Geçmişini bilmeyen 
hafızasını kaybeder. Geçmişini iyi okuyan, bilen, değerlendiren ve geçmişini 
ayna tutarak geleceğine şekil ve yön vermeye çalışan hareketlerin gelecekleri 
görkemli olur.
 
 Hizbullah Cemaati geçmişte yaşadığı menfi ve müspet olayları unutmayacağı gibi 
yaşadıklarını nesilden nesile aktararak tarihe mal edecek. 2000 sürecinde TC’nin 
Hizbullah’a yaşattığı o büyük zulüm, işkence, acı ve zindanlar unutulur mu?
 
 Hizbullah Rehberi Muhterem Edip Gümüş’ün şu özlü sözlerle ifade ettiği 2000 
sürecinde Hizbullah Cemaati’ne yaşatılanları unutma bir yana, bunların nesilden 
nesillere aktarılması gerekir: “Rehberin şehadeti, gözaltına alınmamız ve 
akabinde köy köy, ilçe ilçe, il il yapılan operasyonlar, İslam’a ve Müslümanlara 
düşmanlıktan kaynaklanan yıkıcı ve ölçüsüz hakaret ve propaganda, gözaltındaki 
işkenceler, kaçırmalar, yalan ve iftiralarla teşhirler, hazırlanan fezlekeler, 
iddianameler ve hâkimlerin önceden belirlenmiş kararları, cezaevlerindeki taciz 
ve tahkirler… Belki başka coğrafyalardaki hareketlerin, yapıların ve cemaatlerin 
karşılaşmadığı bir süreç ve şartlarla karşılaştık.”
 
 
  Hizbullah Cemaati’nin üçüncü nesli gelişip yetişmeye başladı. Bu neslin 
istikamet üzere cemaat anlayışı ile yetiştirilip muhkem bir şekilde mücadele 
sahnesindeki yerini alması gerekir. Bunun için de Cemaat’in tecrübe, birikim ve 
kazanımlarına şiddetli ihtiyaçları vardır. Çeyrek yüzyılı geçen Hizbullah’ın 
tecrübe, birikim ve kazanımlarını titiz ve sağlıklı bir şekilde yeni nesillere 
aktarabilirsek bu, gelecekte Cemaat’in heybetine heybet katacaktır. Kazanan 
değerler, tecrübeler, birikim ve kazanımlar kolay elde edilmemektedir. Bunları 
iyi muhafaza edip geleceğe katlayarak taşıyabilirsek bizden sonrakilerin 
işlerini kolaylaştırmış olacağız. 
 Cudi NUHOĞLU
 
 |