| İslami  mücadelede bir hareket, mücadelenin ağır yük ve sorumluluklarını kaldırma  yönünde ya Çiyayé Cudi veya Çiyayé Béxér olma gibi bir durumla daima karşı  karşıya kalabilir. Tüm kasırga ve tufanlara karşı İslami hareket siyasi,  ideolojik, akidevi, teşkilati ve tedbirsel olarak kendini donatmışsa Nuh’un  İnsanlık kurtuluş gemisini barındıran Çiyayé Cudi hükmüne geçebilir, yok eğer bu  yönde kendini kapsamlı olarak donatmamışsa Nuh’un gemisini kaldıramayan Çiyayé  Béxér gibi tarihe geçme gibi bir talihsizlikle yüz yüz kalabilir. Birçok hareket  İslami sorumluluk altına girdikten sonra siyasi, ideolojik, akidevi, teşkilati  ve tedbirsel olarak kendilerini yenileyip güçlendirmedikleri ve statik bir  mücadele seyir çizgisi izledikleri için başarı göstermeden silinmişlerdir. 
 Rivayet edilir ki tufanda Hz. Nuh’un gemisi Güney Kürdistan’da bulunan Çiyayé  Béxér üstünde müstakar olmak istemiş. Fakat üstüne geldiğinde dağ Nuh’un  gemisini kaldırabilecek güç ve yükseklikte olamaz. Gemi, Çiyayé Béxér’in tam  karşısında tüm haşmetiyle dik duran ve Kuzey Kürdistan’da bulunan Çiyayé Cudi’ye  doğru yol alır. Gemi dağın en tepe noktasına geldiğinde Allah’ın izni ile  müstakar olur ve selamete ulaşır. İnsanlığın ikinci nesli buradan dünyaya  yayılır. Cudi dağı Nuh’un gemisini barındırdığı için Allah, Kur’an’da ismini  zikrederek şereflendirmiştir, İnsanlık var olduğu müddetçe de ismi yâd  edilecektir. Fakat Çiyayé Béxér ise kurtuluş gemisini kaldıramadığı için béxér  (hayırsız) olarak tarihe geçmiştir. Bu dağ Nuh’un gemisini kaldıramadığı için  Béxér ile nitelendirilmiştir.
 
 Çiyayé Béxér kurtuluş gemisini barındırmadığı için sanki bunun ezikliğini  yaşayarak örtüsüz, çorak, ağaçsız, mahcup ve boynu bükük bir görünüm verirken  insanlık kurtuluş gemisini yükleyen Çiyayé Cudi ise sorumluluğunu yerine  getirmenin gururuyla, bitki örtüsüyle, serin hava ve soğuk suyuyla, bereketi ve  tüm ihtişamıyla başı dik olarak tufanlara meydan okuyan bir görünüm vermektedir.
 
 İşte, Müslümanlar ya Cudi gibi tüm tufanlara karşı meydan okuyarak özgürlük ve  kurtuluş gemisi olan İslam davasının hakkını verip hedefine ulaştıracak veyahut  Çiyayé Béxér gibi tufanlara teslim olup yüklendiği mücadelenin hakkını  verememenin ezikliği ve boynu büküklüğünü yaşayacak.
 
 
  Hizbullahi Hareket, ağır sorumluluğun altına girdiğinden beri birçok tufan ve  kasırgalarla karşılaşmış ve her seferinde Allah’ın yardımı ve kendi örgütlülük  gücü ile Çiyayé Cudi gibi direnmiş, özgürlük ve kurtuluş mücadelesini hedefine  ulaştırmak için de büyük bedeller ödemiş ve ödemektedir. Tufanlara karşı  direnmede Cudi’yi de geçerek yeterlilik ve dayanlılıkta kendini ispat etmiştir.  Hiçbir zaman sorumluluğunu yerine getirmeme veya mücadelenin hakkını vermeme  gibi bir mahcubiyet te yaşamamıştır. Mücadelenin hakkını vererek tufanlara karşı  Cudi gibi dik durmayı başarmış, mücadeleyi lafla değil bedel ödeyerek günümüze  getirmiştir. 
 Aziz Şehit Rehberimiz özgürlük ve kurtuluş hareketini hedefine ulaştırmak için  ömrünün en bereketli yıllarını vererek tufanlara karşı direndi. Şahadeti ile de  Hizbullah hareketinin teslimiyetsiz ve baş eğmez olduğunu gösterdi.
 
 Dünya, bölge ve mücadele şartlarını iyi okuyup ve analiz edebilen Şehit Rehber,  her türlü kasırga ve tufanlara karşı dayanabilmek için mücadeleyi bir bütün  olarak görüyor, hareketin her yönüyle mazbut ve köklü olması lazım geldiğini, bu  mazbut ve sağlamlığın mücadelenin her alanında pratikleştirilmesi gerektiğini,  siyasi, askeri, ideolojik, akidevi, teşkilati ve tedbirsel olarak mazbut olan  bir hareket ancak düşmanların saldırılarına karşı mukavemet gösterebileceğine  inanıyordu ve bütün mesaisini buna yönelik olarak harcıyordu ki özgürlük ve  kurtuluş davasını selamete ulaştırabilsin. Tüm incelikleriyle meseleleri  inceleyen Şehit Rehber, tedbirsel bir konuyu ele aldığında yüzeysel değil  teferruata iniyor, tüm olasılıkları göz önüne getiriyor, alışılagelmiş, kolay,  bilenen yöntemlere değil farklı ve hesap edilemeyen yöntemlere yoğunlaşıyordu.  Dolayısıyla her şeyin mazbut ve köklü olmasını isterdi.
 
 Amaç hareketi mazbut ve köklü hale getirmek olduğundan Şehit Rehber Hüseyin,  işleri tesadüfe bırakmaz, yapılan hatalara da hatır kırılır diye müsamaha  göstermezdi. Çünkü bazı durumlarda yapılan bir hata telafisi mümkün olmayan  zararlar doğurabilir. Müslüman nerede olursan olsun ister sıkıntılı, isterse  rahat bir ortamda yaşasın, her yerde ve her zaman önceliği kendi hareketinin  selametine vermelidir. Büyük Rehber Hüseyin’in söylediği gibi “Öncelik hakkı  her yerde her zaman cemaatin olmalıdır.”
 
 Farklılıkları görmek, çok yönlü düşünmek, ihtimalleri göz ardı etmemek,  parçaları bir araya getirerek bütüne ulaşmak, detay, incelik ve teferruata inmek  gibi vasıflar mücadelenin vazgeçilmezleri olduğundan bu tür ince hassasiyetler  göz ardı edilir, ince işçilik yapılmaz fakat kaba işçilikle yetinirse sağlıklı  neticelere varılamayacağı gibi zararların önü de alınamaz.
 
 Mücadelede zararın önlenmesi esastır; zarar gelmeden önlemek başarıdır. Tedbir;  düzen ve disiplinin sağlanması, zarar ve olumsuzlukların önlenmesi için alınır.  Tedbiri olmayan işin, zararı vardır.
 
 Hedefe giderken zararın önlenmesi esas olduğundan alınan tüm önlemlere rağmen  zarar geliyorsa bu sefer zararın tahribatını ve yayılmasını aza indirmeye  yönelik tedbirler alınır ki zarar sınırlı kalabilsin.
 
 Rehavet ve rahat tedbirleri işlevsiz bırakır. Bu konudaki Şehit Rehber’in  prensibini bir daha hatırlayalım; “Her işte ve her meselede rahat terk  edilecek, güç yollara tevessül edilecek.”
 
 Tedbir alınca tevekkül gerçekleşir, tedbir alınmadan tevekkül gerçek manada  yerini bulmaz. Şehit Rehber “Tedbir terk edilince tevekkül terk edilmiş  olur.” Dolayısıyla tedbir mücadelenin mayası, esası ve garantisidir. İlmi,  ameli ve teşkilati tedbirler olmazsa tufanlara karşı durmak mümkün değildir.
 
 Siyasi, ideolojik ve akidevi olarak donanımlı, ilmi, ameli ve teşkilati olarak  ta tedbirli olmak özgürlük ve kurtuluş hareketini hedefine ulaştırır.
 
 Cudi NUHOĞLU
 
 |