Ana Menü
   ANA SAYFA

   İLETİŞİM

   SİTEDE ARA

   SİTEYİ ÖNER

   BASIN BÜROSU

   ŞEHİTLER ALBUMÜ
Bir Ayet - Bir Hadis
Bir Ayet:
(Ey Muhammed!) Onlarin mallari ve çocuklari seni imrendirmesin. Çünkü Allah bunlarla, ancak dünya hayatinda onlarin azaplarini çogaltmayi ve onlarin kâfir olarak canlarinin çikmasini istiyor. Tevbe/55

Bir Hadis:
Ademoğlu sabaha erdi mi, bütün azaları, dile temenna edip: ''Bizim hakkımızda Allah'tan kork. Zira biz sana tabiyiz. Sen istikamette olursan biz de istikamette oluruz, sen sapıtırsan biz de sapıtırız'' derler. (Tirmizi, Zühd 61)
En Son Eklenenler
Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Cemaati Rehberi M...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

HİZBULLAH REHBERİ...

Hizbullah Rehberi...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

ŞEHADETİNİN 23. Y...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 22. Y...

Hizbullah Cemaati...

MUHTEREM EDİP GÜM...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 21. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

YENİ ZELANDA’DAKİ...

ŞEHADETİNİN 19. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

YAS

Zaman su gibi akıyordu. Yıllar ard arda kaybolup tarihe gömülüyordu. Annesiz geçen hayattan yükselen özlem dalgaları zindan parmaklıkları gibi yüreğini sarmalıyordu.

Üniversiteye adımını atar atmaz, özünden ayrılarak savrulan ve gaflet bulutları arasında bocalayan gençlikle yüzleştikçe derinlerinde büyük fırtınalar kopuyordu. Yatağını kaybeden dereleri ana damarına döndürmek ve günah atmosferinde yolunu kaybetmiş şaşkınların uyanışına sebep olmak için bir şeylerin feda edilmesi gerektiğine inanıyordu. İnananların çoğu küçücük dünyalarında kaybolmuşken, koruma duvarlarından yoksun gençlik bulanık havada ava çıkan şeytanların oltasına takılıyordu. Birilerinin elini taşın altına koyması, hayatın zevkleriyle aralarına kalın duvarlar örmesi gerekiyordu. İşte o, en zor olanı seçmişti. Hayatını inancının hizmetine sunarak yolunu kaybedenleri özlerine döndürmek için savaşmaya karar vermişti.

Şunun şurasında kaç yılı eskittiğini bilmiyordu. Zaman tünelinden sayısını kestiremediği koca seneler geçtiği için annesinin ve babasının simasını hatırlamada güçlük çekiyordu. “Bir yılın birkaç gününü anne babasına ayırması çok mu zor?” denilebilirdi. Oysa biçilmiş kalıbın dışına taşanların, bozulmuşları onarmaya kalkışanların ve İslami hayata ulaşmaya çalışanların avına çıkan polis ya da derin çehreler, kalıpları aşındıran Mehmet Ali’yi enselemek için fırsat kolluyorlardı belki de. Çünkü bu ülkede ilk ve son söz devletindi. Her şey devletin istediği gibi olmalıydı. Çerçeveyi aşındıranların, farklı elbiselere yeltenenlerin ve olaylara başka gözlüklerle bakmaya kalkışanların akıbetini düşünmek bile cesaret istiyordu. Ya kanun tanımayan bir askeri karakolda kalbin hızlı çırpınışları arasında elleri ve ayakları zincirli çırılçıplak soyunmuş görecekti kendisini ya da emniyetin sorgu hücresinde işkence altında can çekişecekti.

Bir ara utana utana yakın bir dostuna fısıldadı annesinin özlemiyle kavrulan yüreğinin verdiği rahatsızlık sesini! “İnşallah!” dedi dostu! “En kısa zamanda anneni görecek, yılların hasretini gidereceksin!”

Oysa dostları da onun gibiydi. Kimi anne ya da babasının vefatını yıllar sonra öğrenebiliyordu. Annesiz babasız geçen hayatın yaktığı yürekler kimseye hissettirmeden çileleriyle baş başa kalarak yaslarını yüreklerinde kendi kendileriyle tutuyorlardı

Yıllardır gözünü yollara dikmiş Yakubi bir ruhla yavrusunu bekleyen annenin kulağına müjdeli haber fısıldanınca heyecan duygularının fırtınasına tutulmuştu yaşlı yüreği. Kalp atışları zirveye vurmuştu. Nihayet ölmeden önce ciğer paresini görebilecekti. Hasret fırtınaları altında çektiği çile ve sıkıntıları bir çırpıda unutuvermişti. Duaları kabul olmuş, gözünün önünden hiçbir zaman kaybolmayan yavrusunu görme imkânı doğmuştu.

Zamanı tespih tespih çekmeye başladı anne! Ancak hesapta olmayan büyük kıyamet bir volkan gibi patlayıverdi. 17 Ocak felaketi çığ gibi devrildi inananların üzerine. Bütün planlar, bütün hesaplar ve bütün umutlar bir çırpıda yerlere devrildi. İntikam alma ve inananların köklerini kazıma savaşı başlamıştı. Silahsız ve savunmasız insanlara öldürücü darbelerin indirildiği en çetin imtihan devresine girilmişti.

Daha büyük yıkıntılarla yıkıldı anne. Görüşme umutları bir bir tükenirken, oğlunun başına gelebilecek belaların sıkıntısı bir hançer gibi inmişti yüreğine. Bir köşede bir polis kurşununa kurban gidecek endişesi sarmalamıştı. Özlemiyle tutuştuğu yavrusunu görme bir yana, bir belaya kurban gitmemesi için dualara sarılmıştı!

Koca fırtınanın buldozer gibi çiğnediği zorlu üç yıl daha geride kalmıştı. İki büklüm olmuş yüreğine düşen acının verdiği rahatsızlık dayanılmaz boyutlara ulaşmıştı. Yine annesinden bahsetti. “Ah son bir kez görebilseydim!” diyerek yanan yüreğinin ateşinden haber verdi. “Merak etme, İnşallah yakında görürsün” dedi, aynı kaderi paylaşan yanık yürekli dostu!

Umut taşıyan gözlerini dikti zaman tüneline. Anneyi görmeye, kendisini küçük bir bebek gibi yumuşacık kollarına terk edip doya doya hasret gidermeye hazırlanıyordu. Merhamet yürekli yaşlı anneyi getirmeye giden dostu uzun uğraşılara rağmen eli boş dönmüştü. Bunu en uygun zamanlamanın yapılacağı münasip zamana ve ortama yordu ilkin. Büyük bir heyecanla dostunu karşılayan M. Ali “İnşallah hayırlı haberlerle döndün!” diyerek kalbinde tutuşan özlem ateşinin ipuçlarından haber veriyordu. Oysa dostunun sevecen yüzünde beliren hüzünlü damarlar bütün gelişmeleri bildirmeye yetmişti.

Boğazı kilitlenen dostu, annesinin birkaç gün önce hayata gözlerini yumduğunu uzun uğraşılar sonucu söyleyebilmişti. Ancak bir iki ay içinde babasıyla görüşeceğini sözlerine ekleyerek teselli vermeye çalıştı.

Yanan yüreği koca bir volkan gibi patlayıverdi. Yıllar sonra yüzünü görememenin, ölümünü görememenin, mezarını görememenin ve toprağını doya doya kucaklayamamanın savurduğu hüzün fırtınasının önünde buz gibi erimeye başladı. “Ya Rabbi! Bana sabır ver!” diyerek içine gömmeye çalıştı hüznünü.

Artık babayı bekleme saatiydi. Hem baba yerine hem anne yerine sarılacak, doya doya özlem giderecekti. Annenin yaşamadığı bir dünyada onun yerini kim alabilirdi ki? Yine de yaşayanların içindeki en yakınıydı babası. Ellerine kapanarak doya doya ağlayacak, içindeki hasret ateşinin köküne bir nebzecik olsun su dökecekti.

Dört gözle bekleyen aç kurtların bakışlarından kurtarıp bir sürü yer gezdirerek getirme çabalarını üstlenen dostu babaya doğru yola çıktı. Vahşi bakışlara sezdirmeden bir adamı başka yerlere götürmenin zorluğu, günlerce uğraşmaya yol açabiliyordu. Nihayet haberi ulaştırabilmişti baba evine.

Zamanı gelince takdir kaleminin yazdıkları bir bir hayat bulmuştu. Bu sefer babanın yeryüzünden göçüşünün haberiyle karşılaştı. Hasret ateşiyle yüreği tutuşan babanın dünyayı terk etmesinin ilk günleriydi. Mutlu haberle dönmeye şartlanmış dost derin sarsıntı geçirdi. Anneden sonra babanın yürek yakan haberini nasıl iletecekti. “Dostlar hep kötü haber mi taşıyacaklardı dostlarına?”diye düşündü. Çaresiz ve kederli duygular anaforunda gerisin geriye dönmek zorunda kaldı.

Haberi iletmenin cesaretini tümüyle kaybetmişti. Yaşlı Seyda’ya uğrayıp bir bir anlattı duyduklarını. Beklenmeyen haberle irkilen Seyda’nın yüreği dağlanmıştı. Oysa annenin kötü haberinden sonra güzel bir haberle yılların intizarının mutlu sonla noktalamasını istiyordu. Ancak, beklenmeyen gelişmeler ve çıkan olumsuzluklar her şeyi altüst ediyordu.

Güzel haberlerin beklentisi içerisinde Seyda’nın evinin yolunu tuttu. Selam faslından sonra Seyda’nın evindeki dosta ilişti gözleri. Hayırlı bir haber için dostunun çehresine gözlerini dikerken Seyda’nın ağzından çıkan; “M. Ali kardeşin babasının ruhuna fatiha okuyalım arkadaşlar” kelimeleriyle buz kalıbı gibi donuverdi zaman. Buz dağına dönen M. Ali neye uğradığını şaşırmıştı. Seyda’nın ve dostlarının yanında hıçkıra hıçkıra ağlamamak için zor kullanarak duygularına hakim olmaya çalıştı. Ancak yüreği yatağından kopmuş nehirler gibi yerinden fışkıracaktı neredeyse. Birkaç dakika sonra müsaade isteyip dışarı attı kendini. Gecenin karanlık çehresini üzerine örttüğü şehrin ıssız sokaklarına dalıp doyasıya ağladı. “İnşallah Refik-i Ala’nın güzel bahçelerinde buluşuruz azizler!” deyip yılların büyüttüğü hasret dalgaları arasında yaşlı anne-babanın yasını tuttu…

Abdullah ŞAFAK

Diger Basliklar
   ZİNDANDAKİ ADAM
   AYRILIK!
   HIÇKIRIK!
   ERKEN ÖLÜR ANALAR!
   ZİNDANI SARAN ÖFKE!
   BİAT
   BULUŞMA
   YAŞLI GENERAL
   ARTIK HER ŞEY İÇİN ÇOK GEÇ...
   EY BİRADER
   AĞIR CEZA
   ÇOCUK
   HASRET
   35 CAN
   YENİ BİR GÜN DOĞUYOR
   DEĞİŞİM
   DOĞUM
   BASKIN
   İSYAN ATEŞİ
   BAYRAM SABAHI
İlan ve Mesajlar
 
 
 
Şehid Rehber
Şehidlerin Hayatı
Savunmalar
Manifesto


K. Dilinden Hizbullah


Anasayfa | Videolar | Arama | Siteyi Öner | Mobil | İletişim | Yukarı Git