“ Değersiz  dallarda beni asmanıza pervam yoktur. Muhakkak ki ölümüm Allah ve İslâm  içindir."  
Kürdler İslam ile müşerref olduktan  sonra İslam’a sadık kalarak tüm benlikleri ile İslam’a hizmet ettiler.  İstisnalar olsa bile, genel anlamda hiçbir zaman ulusal çıkarların peşinde  dolaşmamış, ayrılıkçı veya ırkçı düşüncelerin sahibi olmamışlardır. İslam tarihi  boyunca İslam için yaptıkları fedakarlıklar, ümmetin birliği ve İslam  topraklarının bütünlüğü için üzerine düşeni yapmaktan geri durmamışlardır. İslam  ümmetine ve İslam topraklarına hükmedenler her ne kadar adaleti ve hükümeti tam  olarak islam’a göre tesis etmemişlerse de İslam’a düşmanlık yapmadıkları için  Kürd milleti bu dairenin içerisinde kalmış, çoğu zaman başka kavimlerin çıkarcı  tavırlarına aldırmadan sadakat ve samimiyetlerini bozmamışlardır. Bu nedenledir  ki, zaman zaman milliyetçi söylemlerle ortaya çıkan grup ve hareketler başarı  şansını bulamamışlardır.  
Bu durum Osmanlı imparatorluğunun  dağılmasına rağmen devam etti. Batılıların Osmanlı topraklarını işgal etmeye  başlamalarına, Osmanlı hakimiyeti altındaki diğer halkların batılı devletlerle  işbirliği yaparak toprak koparmalarına ve Osmanlının parçalanmasına yardımcı  olmalarına rağmen Kürdler böyle bir tavrın içerisine girmediler. İşgale karşı  verilen kurtuluş mücadelesine tam destek vererek bütün cephelerde savaştılar.  Onlar için İslam milliyetten önce geliyordu ve Osmanlıdan arta kalan topraklarda  kurulacak ve İslama bağlı bir devlette yaşamak yeterli geliyordu. Oysa diğer  kavimler hiç çekinmeden batılılarla işbirliği yaparak Osmanlıdan toprak koparmış  ve adeta aile devletleri kurulmuştu. Kürdler de pekala böyle davranabilir ve  üzerinde yaşadıkları topraklarda kendi devletlerini batılıların yardımı ile  kurabilirlerdi. Tarihten haberdar olan her kes biliyor ki, Kürdler  emperyalist-sömürgeci batılı devletlerle işbirliği yapmadıkları için  cezalandırıldılar ve toprakları dört parçaya bölündü. 
Ulusal çıkar ve haklarını Osmalıdan  artta kalan topraklarda kurulacak bir devlete İslami bağlar hatırına ikinci  palana atan Kürdlere, kurtuluş mücadelesi boyunca Mustafa Kemal ve arkadaşları  tarafından, haklarının muhafaza edileceği garantisi veriliyordu. Mücadele İslam  ve kardeşlik şiarları ile veriliyordu. Kurtuluş mücadelesi sona erip Mustafa  Kemal ve arkadaşlarının elinde yeni devlet yavaş yavaş şeklini alırken gerçek  yüzleri ve niyetleri de yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. İslam aleyhinde ardı  ardına yapılan inkılaplar ve faşizan politikaları anlaşılınca iş işten geçmiş,  Müslüman Türk ve Kürd halkları daha yeni kandırıldıklarını anlıyorlardı.  
  
ŞEYX SAİD 
Şeyx Said 1865 yılında Erzurum’un ilçesi  Hınıs’a  bağlı Kolhisar Köyü’nde dünyaya geldi. Babasının adı Şeyx Mahmut  Fevzi’dir. Şeyx Said’in ailesi köklü ve büyük ailelerdendir. Mevlana Halid-i  Bağdadinin halifesi Şeyx Ali Septi Amedi'nin torunudur. Genç yaşında medreseden  icazetini alarak müderrisliğe başlayan Şeyx Said, aynı zamanda Nakşibendî  tarikatı mensubu ve halifesi idi. Yürüttüğü ticari faaliyetlerden  kazandıklarıyla, medresesindeki yatılı öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılıyor,  sürekli halkı irşad faaliyetleri ile meşgul oluyordu. 
  
Kıyamın  sebebi 
İşgalcilere karşı minberlere çıkıp hutbe  irad ederek, kurulacak yeni devletin Türk ve Kürd devleti olacağını vaat ederek  halkın desteğini alan Mustafa Kemal, işgalcilerin kovulmasından sonra kurulan  yeni Cumhuriyeti kendi hedef ve maksatları doğrultusunda laik-Kemalist bir temel  üzerine oturttu. Bu yeni rejim tamamen batılı düşünce ve yaşam anlayışını  benimsemiş ve İslam’ı tamamen hem devlet hem de toplum hayatından kaldırmaya  çalışıyordu. Meclisin açılışından sonra kendini meclis başkanı seçtirerek işe  başladı. Hemen akabinde ‘Cumhuriyet Halk Fırkası’nı kurarak kadrolarını  toplamaya ve tezgahını kafasında tasarladığı projelere göre kurmaya başladı.  1924 yılına gelindiğinde yaptığı inkılap ve çıkardığı kanunlarla devlet büyük  ölçüde İslam’dan arındırıldığı gibi sosyal ve toplumsal hayattan da silinmeye  çalışılıyordu. Halifeliğin, din ve evkaf bakanlığının kaldırılması, tevhid-i  tedrisat kanunu ile medreselerin kapatılması, tekke ve zaviyelerin kapatılması,  harf devrimi yapılması, şapka kanununun çıkarılması, batının giyim ve yaşam  tarzının dayatılması… yanında İslami mukaddesat ve yaşam tarzına da pervasızca  saldırılıyordu. Bunun yanında tek millet, tek devlet faşist anlayışıyla  Kürdlerin kimlikleri reddedildi ve asimilasyon politikaları devreye girdi. 1921  yılında Kürd Teali Cemiyeti kapatıldı. Sevr anlaşması ile Kürdlere tanınan bazı  kısmi haklar Lozan anlaşması ile tamamen ortadan kaldırıldı. Böylece ulus ve  millet bağlamında Kürd halkı ile Türkler arasında bir rabıta kalmadı. Kalan tek  rabıta ise İslam ve tarihte bu kapsamda yaşanan beraberlikleri idi. Kemalist  rejimin İslam’ı devlet ve millet hayatından kaldırmaya çalışması ve İslam’a  açıkça savaş açması Kürdler ile Türkler arasındaki tek rabıtayı da koparttı. 
  
Kıyamın  hedefi 
Kürdlerin Türk devleti ile bağlarını  sağlayan tek rabıta olan İslam’ın devlet ve millet hayatından kaldırılmaya  çalışılmasından sonra Şeyx Said İslami sorumluluğun gereği muhalefetini açıkça  dile getirmeye ve karşı çıkmaya başladı. Müslüman Kürd halkını uyandırmak,  uğrunda Müslümanların aziz kanlarının akıtıldığı topraklarda zalim, adaletsiz ve  İslam muhalifi bir düzenin kurulmasına karşı çıkmak için harekete geçti. Kürd  ileri gelenlerini, aşiret reislerini ve dini önderleri ziyaret ederek,  gidemediklerine de mektup ve elçiler göndererek dinlerini ve vatanlarını yeni  rejimin şedid küfrüne karşı korumaya ve bu amaçla vereceği mücadeleye katılıp  destek vermeye davet ediyordu. Şeyxin mektup ve mesajlarına bakıldığında hedef  ve gayretlerinin bu olduğu açıkça anlaşılmaktadır.   Yeni Türk devletinin  inkarcı politikaları karşısında önemli sayıda Kürd aydını Kürd Teali Cemiyetinin  kapatılmasından sonra Rêxıstına Azadi örgütünü kurup yeni rejime muhalefet  ediyorlardı. Örgütün içinde milliyetçi söylemlere sahip olanlar olduğu gibi  İslami şahsiyetler de vardı. Örgütün liderliğini Şeyx Said’in de kayınbiraderi  olan cibranlı Albay Halit Bey yapıyordu. Örgütün bir başka üyesi Bitlis mebusu  Yusuf Ziya Halit Bey’den aldığı bir mektupla Şeyx Said ile görüşüp ortak hareket  etme teklifinde bulundu. Şeyx kabul ederek Azadi hareketine üye oldu. Bu  hareketin bazı gizli dökümanlarının devletin eline geçmesi ve işbirlikçi bazı  aşiret reislerinin ihbarı üzerine 1924 yılının ekim ayında  Halid Bey ve Yusuf  Ziya tutuklanarak Bitlis zindanına konuldular. Bunların tutuklanmasından sonra  Şeyx Said aynı zamanda Azadi hareketinin de başkanlığını zorunlu olarak  devraldı. 
Türk Hükümeti yetkilileri Şeyx Said'e  haber gönderip ifadesini almak istediklerini bildirdiler. Şeyx Said ifade  vermeye gitmeyip 27 Aralık günü Hınıs'tan ayrılıp Çapakçur'a doğru yola çıktı.  Şeyx, Şuşar'ın Gökoğlan bucağının Kırıkhan köyünde aşiret reisleri ve ulemayla  geniş bir toplantı düzenleyip kıyamın takvimi hakkında görüş alışverişinde  bulundu. Toplantıdan sonra Şeyx Said'in imzasıyla bir bildiri yayınlandı.  "Kurulduğu günden beri Din-i Mübin-i Ahmedi'nin temellerini yıkmaya çalışan  Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının, Kuran'ın ahkâmına aykırı  hareket ederek, Allah ve Peygamberi inkâr ettikleri ve Halife-i İslam'ı  sürdükleri için gayri meşru olan bu idarenin yıkılmasının bütün Müslümanlar  üzerinde farz olduğu, Cumhuriyetin başında bulunanların ve Cumhuriyete tabi  olanların mal ve canlarının Şeriat-ı Garray-ı Ahmediye'ye göre helal olduğu..."  şeklinde devam eden bu bildiri, hazır bulunan ulemanın istişaresiyle kabul  edilmişti. 
Ayrıca toplantıda, Kürdistan'ın bütün  aşiretlerini kıyama çağıran mektuplar yazıldı. Hormek Aşiret Reislerine  gönderilen Mektubun metni şu cümlelerden müteşekkildi: "Esselamu aleykum ve  rahmetullahi ve berekatuhu! Hidayet-i Rabbani ile Din-i Mubini Ahmedi'yi kâfir  olan Mustafa Kemal'in yed-i zulmünden tahlis etmek gazasi niyetiyle Şuşara  hareket edildi. Bu gaza ve cihadın mezhep ve tarikat tefrik edilmeden Lailahe  illallah Muhammedurresulullah diyen bütün İslam muvahidleri üzerinde farz  olduğundan, minel kadim memleketimizde büyük bir gayret ve şecaat sahibi olan  Müslüman aşiretinizin de Şeriatı Garray-ı Ahmediye'ye ve bu cihad-ı ekbere  ittiba edeceğinize itimadım berkemaldır. Ya eyyühel ensar! Dinimizi ve  namusumuzu bu mülhidlerin ellinden kurtaralım. Bu dinsiz hükümet bizi de kendisi  gibi dinsiz yapacaktır. Bunlarla cihad farzdır" denilmişti. 
Şeyx Said’in fetva ve mektuplarında da  açıkça anlaşılacağı gibi hedefi; İslam’ın hükümlerini kaldırmaya çalışan yeni  rejime karşı cihad etmek, Müslümanların dinlerini, namuslarını ve memleketlerini  bu mülhidlerin şerlerinden kurtarmaktır.  (Devam edecek)  
Selam ve dua ile…  
  
M. Zeki GÜNEY   |