| 
 Hizbullah Cemaat'i Rehberi Muhterem 
Edip Gümüş’e gündemdeki bazı meselelerle ilgili sorular sorduk. Verdiği 
cevapları sizlerle paylaşıyoruz. 
 EDİTÖR: Sayın Gümüş, Ramazan Bayramı münasebetiyle sizlere gündemdeki 
konularla ilgili birkaç soru sormak ve bu konulardaki görüşlerinizi almak 
istiyoruz. Gerçi kısa bir süre önce soracağımız konularla ilgili beyanatınız 
oldu ve Hizbullah Basın Bürosu tarafından da bir açıklama yayınlandı. Ancak 
yaşanan sıcak gelişmeleri dikkate alarak bu konularda tekrar bazı sorular sormak 
istiyoruz.
 
 Sayın Gümüş, Mısır’da ordunun yönetime el koymasını ve ardından İhvan 
önderliğindeki Müslüman halkın, yüzlerce şehit vermesine ve binlerce yaralıları 
olmasına rağmen direnip meydanları terk etmemelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
 E. GÜMÜŞ: Bismillahirrahmanirrahim. Mısır başta olmak üzere İslam ümmeti 
olarak; dünyanın pek çok yerinde İslam düşmanlarının baskı, zulüm ve 
işkencelerine maruz kalarak, yerlerinden ve yurtlarından edilerek kan, acı ve 
gözyaşı içerisinde bir Ramazan ayını daha geride bıraktık. İslam uğruna 
canlarını veren aziz şehitlerin şehadetlerini tebrik eder, geride kalanlara 
Allah’tan (cc) sabır, sebat ve yardım dilerim. İslam uğruna akan kanların, 
ümmetin kurtuluş ve özgürlüğüne vesile olmasını Rabbimden niyaz ederim.
 
 Her ne kadar mahzun olarak karşılıyorsak da sizlerin ve tüm Müslümanların 
mübarek Ramazan Bayramını tebrik ediyor, hayır ve kurtuluşa vesile olmasını 
temenni ediyorum. Müslümanları; her türlü zulüm, baskı, işkence ve esaretten 
uzak, İslam’ın hakim olduğu hürriyet ve güven ortamında, huzurlu bir şekilde 
bayramlarını geçirecekleri günlere kavuşturmasını  Rabb–i zül Celal’den temenni 
ediyorum.
 
 Mısır’a gelince; orada açıkça zorbalık yapılmakta ve zulüm işlenmektedir. Halk, 
diktatör Hüsnü’yü; halka ve halkın değerlerine rağmen, hiçbir hukuk ve kural 
tanımadan, ülkeyi istediği gibi yönetmesinden dolayı devirdi. O devrildikten 
sonra seçimler yapıldı ve halkın seçtiği insanlar yönetime geldi. Bu insanlar, 
yeni bir anayasa hazırlamıştı ve referandumdan sonra uygulamaya geçireceklerdi. 
Ondan sonra da bu anayasa çerçevesinde ülke yönetilecekti.
 
 Ama şer güçler bunu hazmedemediler. Halka rağmen, halkın değerlerini hiçe 
sayarak darbe yaptılar. Bugün kâfir, zalim, münafık ve bel’amlar yekvücut olmuş, 
şeytani planlarını devreye koyarak dünyanın gözleri önünde Mısır Müslüman 
halkına zulmetmektedirler. Görünen o ki ellerindeki imkan ve fırsatları 
kullanarak bunu yapmaya devam edecekler. Sayın Mursi, İhvan ve onlarla beraber 
hareket eden diğer İslami hareketler darbeye karşı onurlu bir duruş 
sergilediler. Doğru kararlar aldılar ve isabetli tavır takındılar. Kurulan 
tuzaklara düşmemekle birlikte yapılan zulme de sessiz kalmadılar.
 
 MMısır’da yaşananlar şunu bir kez daha açık ve net bir şekilde gözler önüne 
sermiştir ki İslam düşmanları; İslamı hayat nizamı olarak kabul eden ve bunun 
hakimiyeti için mücadele veren İslami Cemaat ve hareketlerin iktidara 
gelmemeleri için ellerindeki bütün güç ve imkânları kullanarak azami gayret sarf 
edeceklerdir.
 
 EDİTÖR: Sayın Gümüş, İslam düşmanları tepki göreceklerini bildikleri 
halde neden Mısır’da zulüm ve zorbalıklarını herkesin gözleri önünde yapıyorlar?
 
 E. GÜMÜŞ: Mısır’da halk devriminden sonra gelişmelerin seyri İslam ve 
Müslümanların lehine olunca, şeytani planlarla perde gerisinden buna engel 
olmaya çalıştılar hatta siyasi, sosyal ve ekonomik sahalarda birçok sinsi 
tuzaklar kurdular. Başaramayınca, gerçek yüzlerini gösterip açık bir şekilde bu 
planlarını uygulamaya koydular. İslam’a ve Müslümanlara olan düşmanlıkları ve 
tahammülsüzlükleri o kadar ileri derecededir ki engel olabilmek için her türlü 
zulüm ve baskıyı açık bir şekilde yapmaktan çekinmemektedirler.
 
 Kâfir, zalim, münafık ve bel’amların, bugün açıkça oynanan oyun ve tezgahlarını 
görmeyenler, sadece kendilerini kandırıyorlar. Bunlar, Kur’an’ın ifadesiyle kör 
ve sağırdırlar. Belki de Cenab–ı Allah kıyamet gününde Müslümanlara mazeret 
bırakmamak için onların söylem ve tavırlarını açık bir şekilde ortaya çıkarıyor.
 
 EDİTÖR: Sayın Gümüş, bu konularda Müslümanların sorumluluğundan 
bahsedilecekse ne söylemek gerekir sizce?
 
 E. GÜMÜŞ: Bugün Müslümanlar büyük imtihanlarla karşı karşıyadırlar ve 
sorumlulukları da o oranda büyüktür. Özellikle İslam’da devlet düşüncesine sahip 
olup toplumun idaresine talip olup bu uğurda mücadele edenler daha büyük bir 
sorumluluk ile karşı karşıyadırlar. Zira onlar bunu daha iyi görüyor ve 
anlıyorlar. Şu anda Mısır’da Müslümanlara karşı bu anlamda fiili bir durum 
varsa bunun bir plan, program dahilinde olduğu ve yeryüzündeki tüm Müslümanlar 
için de geçerli olduğu bilinmelidir.
 
 Bütün bunlara karşı uyanık olmak, olayları ve olanları doğru okumak gerekir. 
İslam ümmeti üzerinde yapılmış olan hesapları bozmak için her Müslüman mücadele 
sahasına çıkmalıdır. Sahaya çıkma, mücadele etme sadece bir takım olaylarla 
karşı karşıya gelindiği zamanla sınırlı olmamalıdır. Mücadele her yeri ve zamanı 
kapsamalıdır.
 
 İslami yapıların düne kadar birbirlerinin aleyhinde yazıp konuştuklarını ve 
aralarındaki çekişmeleri bir yana bırakarak ortak müştereklerde bir araya gelip 
birbirlerine kenetlenmeli ve herkesin olması gereken yerde bulunması elzemdir. 
Aksi halde Allah’a verecek cevabımız olmaz. Müslümanların birlik olmaları için 
bütün sebepler oluşmuş, sığınılacak hiçbir mazeret kalmamıştır. Kâfirler, bizim 
ihtilaflarımızdan ve dağınıklığımızdan istifade ederek üzerimize gelmektedirler. 
Allah’ın (cc) yardımının üzerimize inmesi için, “…kurşunla kenetlenmiş bir 
bina gibi saf bağlayarak …” (Saf: 4) ayetinde buyurulduğu gibi bütünleşmemiz 
gerekir.
 
 Müslümanlar, ifrat ve tefrite sapmadan, birbirlerini kardeş görüp diğer 
Müslümanlarda gördükleri yanlışlardan dolayı kin, nefret ve düşmanlık 
beslemeden, hata ve yanlışlarına müsamaha göstermelidirler. İslam’a ve 
Müslümanlara zarar verecek, İslam düşmanlarının hanesine ise kazanç olarak 
geçecek ve malzeme olabilecek davranışlardan kaçınmalıdırlar. Kendilerinin 
dışındaki Müslümanlar söz konusu olduğunda insaflı davranmaları, kardeşlik 
hukukunu göz önünde bulundurmaları, İslam düşmanlarının faydalanacağı her türlü 
söylem ve yaklaşımdan kaçınmaları lazımdır. Müslümanların bölünmelerine, 
birbirlerine kin ve nefretle bakmalarına neden olacak her türlü söylem ve 
davranıştan uzak durulmalıdır. Allah Teala’nın Maide Suresi 54. Ayeti 
kerimesinde buyurduğu gibi Müslümanların; “Müminlere karşı alçak gönüllü 
(şefkatli), kafirlere karşı ise ‘güçlü ve onurlu…” olmalarını umuyor ve bunu 
Rabbimden niyaz ediyorum.
 
 EDİTÖR: Sayın Gümüş, gündemde yer alan olaylar karşısında bazen sessiz 
kaldığınızı, bazen de yazılı mesajlar yoluyla konu hakkındaki düşünce ve 
tavrınızı kamuoyuyla kısmen paylaştığınızı görmekteyiz. Bunları nasıl 
değerlendirmek gerekir?
 
 E. GÜMÜŞ: Bir şey söylediğimiz, yazdığımız ya da yaptığımız zaman 
birlerine tepki olsun diye söylemiyor, yazmıyor ve yapmıyoruz. 
Söylediklerimizde, yazdıklarımızda ve yaptıklarımızda sorumluluk duygusuyla 
hareket etmekle birlikte, bütün bunların İslami olduğuna, İslam’a ve 
Müslümanlara hizmetteki çalışmalara fayda verdiğine, en azından Müslümanların 
zararına olmadığına inanıyoruz.
 
 Aynı şekilde bir konu hakkında suskun kalıyorsak birileri istediği ya da 
birilerinin hoşuna gittiği için böyle bir tavır içinde bulunmuyoruz. İslam ve 
Müslümanların maslahatı için susmayı tercih ediyoruz.
 
 Bazen de konular hakkında ne yazar, ne de konuşuruz. O mesele hakkındaki 
tavrımızı pratiğimizde gösteririz.
 
 Bütün bu tutum ve davranışlara bizi sevk eden amil; Allah Teâlâ’nın rızası, 
O’nun istediği çerçevede kalma, nihayetinde ise ölüm ve ötesinin hesabıdır. 
Birileriyle ilişkilerimiz, muhabbetimiz ya da düşmanlığımız bizi; doğruyu 
söylemekten, doğruyu yazmaktan, doğruyu yapmaktan ve adil davranmaktan 
alıkoymayacaktır inşaallah. İslam ve Müslümanlara olan fayda ve zararın hesabını 
yaparak, hiç kimsenin ve hiçbir şeyin tesirinde kalmadan tavrımızı belirleriz. 
Yanlışa yanlış, doğruya doğru der, yeri ve zamanı geldiğinde üzerimize düşeni 
yapmaya çalışırız. Bu hem bölgesel çapta, hem ülke çapında ve hem de 
uluslararası alandaki gelişmelerde bu şekildedir.
 
 EDİTÖR: Sayın Gümüş, malumunuz her hareketin, her camianın nispet 
edildiği bir yerler olur veya anıldığı bir takım özellikleri olur. Dolayısıyla 
çoğu camialar nispet edildikleri bu yerler veya sahip oldukları belirgin 
özelliklerle anılırlar. Siz kendinizi bu açıdan nasıl konumlandırıyorsunuz?
 
 E. GÜMÜŞ: İzaha geçmeden konuya ışık utacak bir anekdot aktarmak 
istiyorum. Bir ara Şehit Rehber ile birlikte bazı Müslümanları ziyarete 
gitmiştik. Sohbet esnasında bizimle ilgili şöyle bir mesele anlattılar. Bunlar, 
birkaç kişi birlikte Diyarbakır’a gitmiş ve bazı Müslümanlara misafir olmuşlar. 
Söz bizden açılmış ve bu misafirler bizi ev sahiplerine sormuşlar. Ev 
sahiplerinden biri; “Bunlar İhvan–i Müslimin’in uzantısıdır” demiş. Nereden 
biliyorsun, diye sorulunca; “İhvan’ın kitaplarını okutuyorlar, Said Havva’nın 
kitabını tercüme ettiler. Hasan el–Benna’nın ve Seyit Kutup’un kitaplarının 
Arapçalarını bastılar, dağıtıyor ve okutuyorlar” demiş. Misafirler, ertesi gün 
konuk oldukları ikinci ev sahibine bizi sorunca, ikinci ev sahibi; “Bunlar 
İran’ın temsilcileridir” demiş. Nereden biliyorsun, diye sorulunca; “Hüseyin 
Velioğlu, İslam İnkılabının yıl dönümü kutlamalarına davet edildi. Her yerde 
inkılabı ve imam Humeyni’yi anlatıyorlar” şeklinde cevaplandırmış.
 
 Buradan anlıyoruz ki; o zaman o kardeşlerimiz, şimdi de bazı kardeşimiz bizi 
hakkıyla tanımıyorlar. Belli ki bilmedikleri yönlerimiz ve bazı özelliklerimiz 
var. İslam ve Müslümanların faydasına olduğuna inandığımız şeyleri alırız. Doğru 
olmadığına, İslam ve Müslümanların faydasına olmadığına inandığımız şeyleri de 
kimden gelirse gelsin tasvip etmeyiz.
 
 Manifestomuzda, kimi açıklamalarımızda, tavır ve davranışlarımızda Kur’an, 
Sünnet, ashap, selef–i salihin ve çağdaş İslam davetçileri olan âlimlere 
bakışımız ve yaklaşımımız çok açık ve nettir. Müstakim yolda olan alim 
davetçileri kendimiz için bir değer, Peygamberlerin varisleri ve İslam ümmeti 
için birer lütuf olarak görüyoruz. Bu anlamda Bediüzzaman’ı seviyoruz, okuyoruz 
ve okutuyoruz. Kur’an, Sünnet, ashap, selef–i salihin ve çağdaş İslam 
davetçileri olan âlimlere bakışta, mutedil ve müstakim gördüğümüz çizgimizin 
oluşmasında onun payı çoktur. Şehit Hasan el–Benna’yı seviyoruz, kitaplarını 
okumuşuz, istifade etmişiz ve okunmasını istiyoruz. Teşkilati ve kültürel alt 
yapımızda katkıları vardır. İmam Humeyni’yi seviyor ve takdir ediyoruz. 
Özellikle inkılabi yönü, emperyalistler karşındaki duruşu ve Kudüs davasını 
sahiplenmesinden istifade ettik ve çok şey öğrendik.
 
 Bütün bunlardan, sözünü ettiğimiz İslami şahsiyetlerin takipçileri olarak 
bilinenlerin veya kendilerini onların takipçisi olarak kabul edenlerin 
yanlışlıklarını kabul ettiğimiz anlamı çıkarılmasın. Kendini onlara nispet 
edenler kim olursa olsun, yanlışlıkları varsa ve yanlış yapıyorlarsa bu 
yanlışlıklarını kabul etmeyiz ama bununla birlikte bu yanlışlıkları o İslami 
şahsiyetlere de mal etmeyiz.
 
 Biz Üstad Bediüzzaman’ı seviyoruz, kitaplarını okuyor, okutuyor ve çok da 
istifade ediyoruz. Ancak onun takipçisi olduğunu söyleyenlerin yanlışlıklarını 
kabul etmiyoruz. Üstad’a olan sevgi ve bağlılığımız, onun takipçisi olduğunu 
söyleyenlerin yanlış gördüğümüz yönlerini kabul etmemizi gerektirmiyor. Uygun 
ortamlarda bu yanlışlıklarının ne olduğunu da dile getiririz. Ancak onlara 
düşmanlık yapmayız. İmam Humeyni’yi sevdik ve seviyoruz. Bu, onun çizgisinde 
olduğunu söyleyenlerin yanlışlıklarını tasvip etmemizi gerektirmez. Bu 
müntesiplerin yaptıkları yanlışlıkları doğru bulmayız ancak bu, onlara düşmanlık 
yapmamıza da neden olmaz. Uygun ortamlarda yapılan yanlışlıkları dile getiririz. 
Üstad Hasan el–Benna ve diğer İslam âlimlerine ve takipçilerine karşı tutumumuz 
da aynı şekildedir.
 
 EDİTÖR: Sayın Gümüş, beyanlarınızda dikkatimizi çeken üç İslami şahsiyet 
var. Üstad Bediüzzaman Said–i Nursi, Hasal el–Benna ve İmam Humeyni. Siz camia 
olarak bunları mı kendinize referans almışsınız? Sizlere, bunların takipçisi 
denebilir mi?
 
 E. GÜMÜŞ: Biz, her yönümüzle müstakil bir yapıyız. Hiçbir hareketin 
uzantısı veya devamı değiliz. Kendimizi kimseye de nispet etmiyoruz. Ancak 
yukarıda da belirttiğim gibi, İslam alimlerinden istifade eder, her birinin 
güzel yönlerini alır, doğrularını uygularız. Bu anlamda; Üstad Bediüzzaman’dan 
inanç ve fikir yönünden, Hasan el–Benna’dan teşkilat yönünden, İmam Humeyni’den 
emperyalizme karşı mücadele ve inkılap yönünden, Şeyh Said’den kıyam ve kıyam 
ruhu yönünden etkilenmişiz. Kendimizi bunların hiç birine doğrudan nispet 
etmemekle birlikte hepsine kendi değerlerimiz ve yolumuza ışık tutan İslam 
önderleri olarak bakar, istifade ederiz.
 
 İstifade ettiğimiz İslam alimleri ve değerli şahsiyetler bunlardan ibaret değil 
ve sadece bunların kitaplarını okumuyoruz. Bunların yanında; Abdulkadir Udeh, 
Seyyid Kutup, Mevdudi, en–Nedvi, Mutahhari, Beheşti, ve Şeriati’yi de okuduk ve 
okuttuk. Onları ve benzer vasıflara haiz İslam alimlerini okumaya ve okutmaya 
devam edeceğiz. Belki fazla okumadığımız ya da okumada ihmal ettiğimiz 
alimlerimiz ve dava adamlarımız olan Şeyh Selhaddin, Salih begê Hênê, Şeyh 
Mahmudé Berzenci vb. alim ve önderleri de okuyacağız ve okutacağız. Bütün 
bunların, İslam’a hizmet ettiklerine ve hayatlarını bu uğurda feda ettiklerine 
inanıyoruz.
 
 EDİTÖR: Gelinen nokta itibariyle Suriye çok karmaşık bir hal almış. Bu 
konuda ne düşünüyorsunuz?
 
 E. GÜMÜŞ: Hiç şüphesiz ümmetin kanayan yaralarından biri de Suriye’deki 
savaştır. Bu savaş, ümmet içinde fitneye dönüşmüş, Müslümanlar için de ciddi bir 
imtihan sahası haline gelmiştir. Gücü ve imkanı yeten Müslümanlara bu konuda 
büyük sorumluluklar düşmektedir. Bu nedenle, Suriye üzerinde etkili olabilecek 
olan Müslüman şahsiyetler, İslami hareketler ve yönetimlerin yeniden bir 
muhasebe içine girmeleri gerekir diye düşünüyoruz. Daha önceki açıklamalarımızda 
da ifade ettiğimiz gibi Hizbullah, HAMAS, tüm yoğunluğuna rağmen İhvan hareket 
olarak, İran ve Türkiye’nin de devlet olarak kendi aralarında konuyu görüşüp 
müzakere etmelerini bu işin üzerine gitmelerini istiyoruz. Bunların dışında 
taraflar üzerinde etkili olabilecek kimler varsa bu konuda sorumluluklarını 
yerine getirmelidir. Nihayetinde Suriye’de Kur’an–a muhalif olmayan bir 
yönetimin işbaşına gelmesi bizim arzumuzdur. Hiç kimse, kendi doğrularının 
arkasına sığınıp bu fitnenin önünün alınmasına seyirci kalmamalıdır ve buna 
hakkı yoktur. Müslüman halkın mağduriyetinin sürmesine sessiz ve seyirci 
kalanlar Allah’a hesap veremeyecek, ahirette, belki de dünyada büyük bir 
felaketle karşı karşıya geleceklerine inanıyoruz.
 
 EDİTÖR: Suriye Kürdistan’ında son zamanlarda PYD ile Nusra ve bazen de 
PYD ile diğer gruplar çatışmaktadırlar. PYD’nin orada hakimiyet kurmaya 
çalıştığı hatta özerklik ilan edeceği gündeme geldi. Bu konuda neler 
söyleyeceksiniz?
 
 E. GÜMÜŞ: Müslüman halkın zarar gördüğü hiçbir çatışma ortamını uygun 
görmüyoruz. Sözünü ettiğiniz bölge yoğun olarak Kürtlerin olduğu mıntıkadır. 
Suriye’de hem İslami ve hem de insani haklarından mahrum edilme noktasında 
Kürtler herkesten fazla sıkıntı çekmişlerdir. Suriye’deki bütün halkların İslami 
ve insani haklarına kavuşmalarını ve İslami bir yönetimin işbaşına gelmesini 
temenni ediyoruz. Kürtlerin de diğer tüm halklar gibi İslami ve insani haklarına 
kavuşmalarını istiyoruz. Bu anlamda Suriye’de İslam adına mücadele eden İslami 
hareketlerin Müslüman Kürt halkının İslami ve insani haklarına kavuşmaları için 
hizmet etmelerini bekliyoruz. Bu konuda gayret gösterenlerin olduğunu da 
biliyoruz.
 
 PYD’nin de İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık ederek Kürd halkına hizmet 
edemeyeceğini, İslami şahsiyet, yapı ve hareketlerle çatışmanın kendilerine 
fayda vermeyeceğini bilmesi gerekir. Hiç kimse Müslümanlara düşmanlık yapmadan 
fayda görmemiş, onlarda görmezler. Zulmetmekle, baskı yapmakla ve masum 
insanları katletmekle hiç kimse bir yere varamaz.
 
 EDİTÖR: Son olarak şunu sormak istiyorum. Malumunuz olduğu üzere Erbil’de 
Ağustos ayında Kürd Konferansı/Kongresi yapılacağı ilan edildi. Bununla ilgili 
düşünceleriniz nedir, bizimle paylaşacağınız bir şey var mı?
 
 E. GÜMÜŞ: Bütün halkların, kendilerini ve geleceklerini ilgilendiren 
konular üzerine bir araya gelip fikir alışverişinde bulunmaları ne kadar tabii 
ise Kürtlerin de bir araya gelip fikir alış verişinde bulunmaları aynı şeklide 
doğal ve tabii haklarıdır. İnşallah olumlu bir sürecin başlangıcı olur. Kürd 
halkının örgütlü kesimlerinin aralarındaki ihtilafları bir kenara bırakıp bu 
noktaya gelmeleri olumlu bir adımdır. Ancak alınacak kararların Müslüman Kürd 
halkının dinine ve değerlerine muhalif olmaması son derece önemlidir. Alınacak 
kararlarda İslam’a muhalif bir şey olmamasını temenni ediyoruz.
 
 Bir diğer önemli husus ise böylesi bir konferans veya kongrede temsiliyet 
sorununun yaşanmaması gerekir. Yani, dört parçadaki Kürd halkının bütün 
temsilcilerinin burada yer alması gerekir.
 
 EDİTÖR: Sayın Gümüş, şimdiden Ramazan Bayramınızı tebrik ediyor, bizlere 
vakit ayırdığınız için teşekkür ediyoruz. Allah (cc) razı olsun.
 
 E. GÜMÜŞ: Ben teşekkür ediyorum. Allah (cc) sizlerden de razı olsun, 
hayırlı işlerinizde sizleri muvaffak kılsın, yar ve yardımcınız olsun. Bu 
vesileyle buradan tekrar tüm Müslümanların mübarek Ramazan Bayramlarını tebrik 
eder, ümmetin kurtuluş ve hürriyetine vesile olmasını Rabbimden dilerim.
 
 |