Hz. Hüseyin (ra) deyince, ilk akla gelen hiç  
şüphesiz Kerbela’dır, Kerbela’daki elim hadise ile bu hadisenin vuku bulduğu  
aşura günü ve Muharrem ayıdır. 
  
 
Hicri takvimin ilk ayı olan Muharrem’in onuncu  
gününe aşura denir. İşte böyle bir günde yani; Hicretin 61. yılında, Muharrem  
ayında, aşura gününde, Hz.Hüseyin ve ashabı Kerbela’da zalimce şehit edildi. 
  
 
Hicretin 60. yılında Muaviye b. Ebi Süfyan ölünce,  
yerine oğlu Yezid geçti. Bunlar, Rasulullah (sav) ve O’nun halifelerinin  
İslam’ın devlet idaresi ve yönetimi konusundaki sünnet ve uygulamalarını bir  
kenara bırakmış, halifeliği saltanata tebdil ettiler. Yezid, kendisine bir  
meşruiyet kazandırmak için de halktan  bey’at aldı.  
  
 
 
Bunun üzerine Medine valisi, her ikisini de  
huzuruna çağırdı. Hz. Hüseyin (ra), vali olan Velid’in huzuruna çıktı. Velid Hz  
.Hüseyin’e Yezid’in mektubunu okuyup onu bey’ata davet edince, Hz Hüseyin,  
olayın tırmanacağı boyutu kestirdiğinden zaman kazanmak istedi ve “Benim gibi  
bir adam gizli olarak bey’at edemez. Zaten halkın önünde açıklamadıkça bu  
bey'ata sen de razı olmazsın. Sen çıkıp halkı bey’ata davet ettiğin zaman bizi  
de çağırırsın” şeklinde bir mukabelede bulunup yanından ayrıldı. (Belazüri-Ensab-ül'eşraf  
c. 4, s. 14-15, Taberi-Tarih c. 6, s. 189)
  
 
Bu olay üzerine Hz. Hüseyin (ra) aile efradını  
toplayıp Mekke’ye gitti. 
  
 
KÜFELİLERDEN MEKTUPLAR
  
 
Bu arada Küfeliler Hz. Hüseyin’in de Mekke’ye  
gittiğini öğrenince, ehlibeyt taraftarları toplanarak bir araya geldiler ve  
aldıkları karar uyarınca Hz.Hüseyin’e bir mektup gönderdiler. Mektupta özet  
olarak şöyle yazdılar : “Bismillahirrahmanirrahim.  
Hüseyin b. Ali'ye !.. Süleyman b. Sured, Müseyyeb b. Necebe, Rifaa b. Şeddad ve  
Habib b. Muzahir'le Küfeli Mümin ve Müslümanların Hüseyin'e Taraftar  
olanlarından! Selamün aleyküm! Biz, Allah'a hamd ederiz ki O'ndan başka ilah  
yoktur. Allah'a hamd olsun ki düşmanını öldürmüştür...Bizim İmamımız, önderimiz  
yoktur. Hemen gel! Umulur ki Allah  bizi senin sayende hak üzerinde toplar.  
Numan b. Beşir, Vali köşkünde oturmaktadır. Biz onunla ne cumada toplanıyoruz,  
ne de bayram namazına çıkıyoruz. Yanımıza geleceğini haber alacak olursak, seni  
karşılamaya çıkar, sana Şam'da kavuşuruz inşaallah. Allah'ın selam ve rahmeti  
üzerine olsun.” (Taberi-Tarih .c. 6, s. 197) Küfeliler, gönderdikleri başka bir  
yazılarında da; “Senin yanında yüz bin kişi bulunacaktır”  demişlerdi. (Taberi-Tarih  
c. 6, s. 221) 
  
 
Kufeliler, bir süre böylece bu minval üzere Hz  
Hüseyin’e (ra) art arda mektuplar gönderdiler. Bu mektupların onlarca olduğu  
tarih kitaplarında ifade edilmektedir. 
  
 
HZ. HÜSEYİN DURUMU TAHKİK EDİYOR
  
 
Hz. Hüseyin de bunun üzerine Küfelilere bir mektup  
yazıp Hani b. Hani ve Said b. Abdullah ile yolladı, Müslim b. Akil’i de görevli  
ve elçi olarak onlara gönderdi. Mektubunda şunları ifade ediyordu ; “Bismillahirrahmanirrahim. 
Hüseyin b. Ali’den, Küfe'de bulunan Mümin ve  
Müslüman cemaatına!  Bana, mektuplarınızla en son gönderdiğiniz Elçileriniz Hani  
ve Said geldiler. Andığınız, anlattığınız her şeyi anladım. Sözlerinizin özü  
olarak ; “Bizim için bir imam ve önder yok. Sen hemen gel. Umulur ki Allah,  
Senin sayende bizi hidayet ve hak üzerinde toplar” diyorsunuz. Kardeşim ve  
Amucamın oğlu olan, ailem halkından güvendiğim Müslim b. Akil'i size  
gönderiyorum. Sizin hal ve gidişinizi, işinizi ve görüşünüzü inceleyip bana  
yazmasını kendisine emrettim. Eğer o sizin bütün ileri gelenlerinizin, fazilet  
ve üstün akıl sahibi olanlarınızın görüşlerinin de yanıma gelen elçilerinizin  
görüşlerinin aynı ve yazılarınızdan okuduğum şekilde olduğunu bana yazacak  
olursa, inşaallah, hemen hazırlanır, yanınıza gelirim. And olsun ki  
Kitabullah'la amil olmayan, adalet terazisini elinde tutmayan, hak ve gerçek  
dine göre hareket etmeyen, nefsini Allah'a bağlamayan kişi, gerçek manada imam  
ve önder olamaz! Vesselam.” (Taberi-Tarlh c. 6, s. 197.198)
  
 
HZ. HÜSEYİN’İN ELÇİSİ MÜSLİM KÜFE’DE
  
 
Müslim Küfe’ye varınca Muhtar b. Ebi Ubeyd-üs  
Sakafî'nin evine gitti. Küfeliler de gelip toplandılar. Müslim onlara Hz.  
Hüseyin’in mektubunu okuyarak mesajını iletti. 
  
 
Müslim b. Akil, Küfelilerin bey'atmı almaktan geri  
durmadı. Onlardan, on sekiz bin kişinin gizli olarak bey'atmı aldı.  
(Dineveri-Kitabül'ahbar s. 2335) Diğer rivayete göre bey'at eden, otuz binden  
fazla idi. (İbn-i Abd-i Rabbih-Ikdüİferid c. 2, s. 217)
  
 
Küfe valisi olan Numan b. Beşir de bunlardan  
haberdar oldu ve durumu Yezid’e bildirdi. Yezid de İbni Ziyad’a bir mektup  
göndererek şöyle yazdı; “Küfe'de bana taraftar olanlar; Müslim b. Akil'in,  
Küfe'de cemaatlar topladığını, Müslümanların tek saltanat asasını ikiye  
yardığını, ayırdığını haber verdiler. Bu yazımı okur okumaz, Küfe'ye git. Müslim  
İbn-i Akil'i ele geçirinceye kadar, define arar gibi, acele ara, bul. Öldür,  
yahut sürgün et! Vesselam”(Taberi-Tarih c. 6, s. 200)
  
 
MÜSLİM’İN AKİBETİ
  
 
Neticede İbni Ziyad Müslim’i yakaladı ve köşkün  
damına çıkarıp boynunu vurdurdu. Müslim yakalandıktan sonra, etrafında  
toplananlar da yanından dağıldılar. 
  
 
Müslim b. Akil, Küfe’de 18.000 kişinin bey’atını  
aldığı zaman, Hz.Hüseyin’e bir mektup göndermiş ve mektupta şunları yazmıştı;  
“Hiç şüphesiz, konak yeri tutmak için gönderilen kişi, kendi adamlarına yalan  
söylemez. Küfelilerden on sekiz bin kişi bana bey'at etmiş bulunmaktadır.  
Mektubum Sana erişince, gelmekte acele et. Çünkü bütün halk seninledir. Ebu  
Süfyan Hanedanına onların hiç meyilleri ve reyleri yoktur. Vesselam”  
(Taberi-Tarih c. 6, s. 2li, Dineveri-Kitabül'ahbar s. 243)
  
 
HZ. HÜSEYİN KÜFE YOLUNDA
  
 
Hz. Hüseyin, Müslim b. Akil’in mektubunu  
alınca, yol hazırlığına başladı.  
Hz. Hüseyin, Rümme vadisine eriştiği zaman, oradan Küfelilere bir  
mektup yazdı. Yazdığı mektupta şöyle dedi; “Bismillahirrahmanirrahim.  
Hüseyin b. Ali'den, Küfedeki Mü'min ve Müslüman kardeşlerine!...Selamün  
aleyküm!. Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a hamd-ü senadan sonra size derim  
ki; Müslim b. Akil'in mektubu bana geldi. Müslim mektubunda, sizin görüşünüzün  
güzel ve iyi olduğunu, ileri gelenlerinizin bize yardımda ve gasb edilmiş  
hakkımızı talepte birleştiklerini, gelmemi gözlediğinizi ve özlediğinizi haber  
veriyor. Bize ve size iyi ameller işletmesini ve bu husustaki amelinizi de  
ecirlerin en büyüğü ve en üstünü ile mükafatlandırmasını Allah'dan dilerim. Ben,  
Mekke'den Zilhicce ayının sekizinde salı günü, Terviye günü size doğru yola  
çıktım. Mektubum, size Rümme vadisinden gönderilmiştir. Ben de bu günlerde  
inşaallah, yanınıza geliyorum. Vesselamü aleyküm ve rahmetullahi ve berekatühü”  
(Taberi-Tarih c. 6, s. 223, Dineveri - Kitabül'ahbar s. 245-246)
  
 
Küfe’nin yeni valisi İbn-i Ziyad, Hz. Hüseyin'in  
Mekke'den Küfe'ye doğru hareket etetiğini haber alınca, Küfelilerden dört bin  
atlı ile Kadisiye-Kutkatane arasının tutmasını, Hac veya umre yapmak  
istiyenlerle, Hz. Hüseyin'e taraftarlıkla damgalanmamış olanlar müstesna olmak  
üzre, Küfe'den Hicaz'a gitmek istiyen herkese mani olmasını Küfe Emniyet amiri  
Husayn b. Nümeyr'e emr etmişti. (Dineveri-KitabüFahbar s. 243)  Ayrıca, Vakısa  
ile Şam yoluna ve oradan Basra'ya kadar olan yollar arası da, tutulmuştu. Ne bir  
kimse içeri alınmakta, ne de dışarı salınmakta idi. Hz. Hüseyin'in, alınan bu  
tedbirlerden haberi yoktu. Rastladığı Bedevilerden durumu sorduğu zaman “Biz,  
vallahi bizi içeri almamalarından, dışarıya da salmamalarından başka bir şey  
bilmiyoruz” diyorlardı. (Taberi-Tarih c. 6, s. 222)
  
 
Müslim, şehit edilmeden önce vasiyette bulunmuş,  
Küfelilerin bey’attan sonra kendisini terk ettiklerini Hz Hüseyin’e yazmalarını  
arkadaşlarından istemişti. Bunun üzerine arkadaşları iki elçi göndermiş ve bu  
elçiler Zübale mıntıkasında Hz. Hüseyin’e ulaşmışlardı. Hz. Hüseyin elçilerden  
mektubu alınca, durum kendisine çok ağır geldi. 
  
 
Hz. Hüseyin, gelen mektubu yanındakilere okuduktan  
sonra; “Bize çok kötü bir haber geldi. Müslim b. Akil, Hani b. Urve ve Abdullah  
b. Buktur öldürülmüştür. Taraftarlarımız bizden ayrılmışlar, ilgilerini ve  
yardımlarım kesmişlerdir. Sizlerden geri dönüp gitmek isteyenler, dönsünler,  
gitsinler. Kendilerine bizden dolayı bir vebal ve sorumluluk yoktur” dedi. Bunun  
üzerine, Hz. Hüseyin'in yanındaki halk, başından sağa, sola dağılıp gittiler.  
Medine'den kendisiyle birlikte gelen ashabından başka yanında kalan olmadı.  
Dağılanlar ise, gelirken yolda kendisine katılanlardı. Hz. Hüseyin böyle  
yapmakla, gerçekten dert ortağı olacak, gerektiğinde yanında kendisiyle birlikte  
ölmeyi göze alacak olanlardan başkasını başından dağıtmak istemişti.  
(Taberi-Tarih c. 6, s. 226)
  
 
YEZİD’İN ASKERLERİ HZ. HÜSEYİN’İ KARŞILIYORLAR
  
 
Bu arada Yezid’in emri ve İbni Ziyad’ın  
direktifleriyle, Hür b. Yezid komutasındaki 1000 kişilik bir ordu, Hz. Hüseyin’i  
karşılamak ve onu Küfe’ye, İbni Ziyad’a götürmek üzere yola çıkarıldı. Hür b.  
Yezid, Zu Husum mıntıkasında Hz. Hüseyin ile karşılaştı. 
  
 
Hür durumu bildirdiğinde Hz. Hüseyin orada  
bulunanlara hitaben; «Ey insanlar! mazeretimi önce Allah-ü tealaya, sonra da  
size arz ederim. Sizin gönderdiğiniz mektuplarımız, saldığınız Elçileriniz bana  
gelmedikçe, ben buraya çıkıp gelmiş, değilim. Siz: “Yanımıza gel! Bizim  
uyacağımız bir imam ve önderimiz yok. Ola ki Allah, senin sayende bizleri doğru  
yolda toplar” dediniz. Eğer siz bu sözünüzün üzerinde duruyorsanız ve bana  
sağlam and ve tatmin edici sözlerinizden de söz veriyorsanız, sizinle birlikte  
şehrinize gelirim. Şayet böyle yapmazsanız ve şehre gelmemi istemiyorsanız,  
sizin yanınızdan ayrılır, geldiğim yere döner giderim . Ey insanlar! Allah’tan  
korkunuz. Hakkı, Allah'ın razı olacağı ehline tanıyınız. Biz Ehl-i Beyt'iz ve bu  
işe; zulümle, azgınlık ve düşmanlıkla üzerinizde hükümlerini yürüten o  
iddiacılar güruhundan da, onlardan olmayanlardan da, aranızda bulunan  
sairlerinden de daha layık ve müstehak bulunuyoruz. Eğer siz bizden hoşlanmıyor  
ve bu yoldaki hakkımızı da tanımıyorsanız, bana mektup ve elçi gönderenlerinizin  
görüşlerinden başka görüşte iseniz, yanınızdan ayrılır, geri döner giderim”  
dedi.  (Taberi-Taiih c. 6, s. 228,  M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve  
Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 99-100)
  
 
Hür b. Yezid: “Ben, vallahi bu bahsetmiş olduğun  
mektupların ne olduğunu bilmiyorum” dedi. Hz. Hüseyin, yazılan mektupların,  
konuldukları heybeden çıkarılıp getirilmesini istedi ve Hür ile adamlarının  
önüne serdi. Hür: “Biz bu mektupları sana yazanlardan değiliz. Fakat sana  
kavuştuğumuz zamandan itibaren, seni Küfe’de İbn-i Ziyad’a götürünceye kadar  
senden ayrılmamamız bize emredilmiştir” dedi. Hz. Hüseyin: “Ölüm, bundan yeğdir  
ve öncedir” dedi. (Taberi-Tarih c. 6, s. 228)
  
 
Hz. Hüseyin, Hür ve adamlarına hitaben son bir  
konuşma daha yaptı. Bu konuşmada Allah'a hamd ü senada bulunduktan sonra şöyle  
dedi: “Ey insanlar! Resulullah (sav) buyurmuştur ki: “Kim, zalim bir sultanın,  
Allah'ın haram kıldığını helallaştırmak istediğini, Allah'ın ahdini bozduğunu,  
Resulullah'ın sünnetine muhalif olarak Allah'ın kullarına düşmanlık ettiğini ve  
günah işlediğini görür de onu fiille veya sözle değiştirmeğe çalışmazsa,  
Allah'ın zalim sultanı sokacağı yere (Cehenneme) onu da sokması, üzerine düşen  
bir haktır.” Haberiniz olsun ki onlar şeytana itaati iltizam, Rahman olan  
Allah'a itaati terk, fesadı izhar, dini cezaları tatil, ganimeti istediklerine  
ikram ettiler. Allah'ın haram kıldığını helallaştırdılar, helal kıldığını da  
haramlaştırdılar. Ben, onların bu kötülüklerini değiştirmeğe herkesten ziyade  
layık ve müstehak bulunuyorum. Sizin bana bey’at ettiğiniz, beni düşmanlara  
teslim etmeyeceğiniz ve bırakmayacağınız hakkında gönderdiğiniz mektuplarınız ve  
elçileriniz bana gelmiştir. Eğer, bana bey’atınızı tamamlarsanız, olgunluğunuzu  
göstermiş, doğru ve yerinde bir iş işlemiş olursunuz. Ben, Hüseyin b. Ali'yim ve  
Resulullah’ın (sav) kızı Fatıma'nın oğluyum. Benim vücudum, sizin  
vücudunuzladır. Benim ev halkım, sizin ev halkınızladır. Ben, sizin için  
örneğim. Eğer verdiğiniz sözün gereğini yapmaz, ahdinizi bozar, yaptığınız  
bey’atı boynunuzdan çıkarıp atarsanız, ki vallahi, bu da sizin için zor,  
yapmadığınız bir şey değildir, siz, Babama da, Kardeşime de, Amcamın oğlu  
Müslim'e de bunu yaptınız. Halbuki, Asıl aldanan, sizi aldatandır. Sizin  
nasibiniz, hep yanılmanızdan, yanlış iş tutmanızdan ibarettir. Siz, nasibinizi  
kaybetmiş, yitirmiş bulunuyorsunuz. Yüce Allah'ın Kitabında buyurduğu gibi:  
“Sana gerçekten bey’at edenler, ancak Allah'a bey’at etmiş olurlar. Allah'ın  
eli, onların elleri üstündedir. Şu halde kim bu bağı çözerse, kendi aleyhine  
çözmüş olur.” (Feht 10)  Allah, beni sizden müstağni kılacak (Sizin yardımınıza  
muhtaç etmeyecektir.) Vesselamü aleyküm ve rahmetullahi ve berekatühü” (M. Asım  
Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 101-102.)
  
 
Hz. Hüseyin her ne kadar geri dönmek istediyse ve  
buna teşebbüs ettiyse de, Hür ve adamları engel oldular ve onları Küfe’ye  
götürmek üzere aldıkları talimatı yerine getirmekten geri durmadılar.  
  
 
HZ. HÜSEYİN’DEN TEKLİFLER
  
 
Hz. Hüseyin, kan dökülmesini istemiyordu. Ancak  
Yezide de kesinlikle bey’at etmiyordu. Bunun gerekçelerini, (yukarıda geçtiği  
üzere) yaptığı konuşmada ifade ediyordu. Neticede Kerbela’ya kadar getirildiler.  
Orada, etrafını saran askerlerin komutanı Ömer b. Sa’ad ile konuşarak anlaşma  
yoluna gitmek istedi ve kendisine şu tekliflerde bulundu; 
  
 
1-Bırakın ben geldiğim yere döneyim
  
 
2-Elimi, Yezid b. Muaviye’nin eline koyayım,  
(onunla karşılıklı oturup konuştuktan sonra kararı ona bırakayım) aramızdaki  
mesele hakkında gereğini o düşünsün ve hükmünü versin
  
 
3-İsterseniz beni Müslüman serhadlarından bir  
serhadde, onun yakınlarından birisi olarak gönderin, cihadla uğraşayım. Ne ben  
onlara karışayım, ne de onlar bana karışsınlar.
  
 
Ömer b. Sa’d, durumu İbni Ziyad’a bildirdikten  
sonra, İbni Ziyad yazdığı mektupta Ömer b. Sa’d’a şunları bildirdi: “Ben seni  
Hüseyin'e; ne onunla çarpışmaktan kaçasın, ne onun işini uzatıp durasm, ne  
selamet ve bekasını dileyesin, ne de benim katımda oturup şefaatçisi ve  
kayırıcısı olasın diye göndermedim. Bak! Hüseyin ve ashabı hükmüme boyun eğer ve  
teslim olurlarsa, onu ve ashabını acele bana yolla. Şayet kabule yanaşmazlarsa,  
üzerlerine yürü, onları öldür. Ölülerinin azalarım kes biç, çünkü onlar bunu hak  
etmişlerdir. Hüseyin öldürülürse, onun göğsünü ve arkasını atlara çiğnet. Çünkü  
O asidir ve şakidir… Sen de, onun hakkındaki emrimizi yerine getirirsen, emri  
dinleyen ve ona boyun eğenlerin mükafatıyla seni mükafatlandırırız. Eğer bunu  
yapmaktan kaçınırsan, işimizden, askerlerimiz arasından ayrıl, Şimr b. Zilcevşen  
ile askerler arasından çekil. Biz ona (Şimr'e) işimizi buyurmuşuz” (M. Asım  
Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 123)
  
 
Ömer b. Sa'd, İbn-i Ziyad'ın yazısını,  
adamlarından birisiyle Hz. Hüseyin'e gönderince  Hz. Hüseyin: “Ben mi  
Mercane'nin oğlunun hükmüne boyun eğeceğim? Vallahi ben bunu hiç bir zaman  
yapmam. Onun bu teklifini hiç bir zaman kabul etmem.” Dedi.( İbn-i Abd-i  
Rabbih-İkdülferid c. 3, s. 217) 
  
 
 
Ömer b. Sa'd, Hz. Hüseyin'in teklifi red ettiğini  
İbn-i Ziyad’a yazıp bildirmesi üzerine, İbni Ziyad kızıyor ve bütün adamalarını  
yanına alıp Küfe yolunu tutuyor. Herkesi, Hz. Hüseyin ile çarpışmak üzere  
Kerbela’ya topladı. (Dineveri-Kitabül'ahbar s. 254) Küfelilere de bu yolda bol  
bol mal verdi. (Zehebi-Âİamünnübelâ c. 3, s. 202)
  
 
Bütün bu gelişmeler üzerini Hz. Hüseyin (ra) savaş  
için tedbir alıp hazırlandı. Küfe askerleri yaklaşınca, Hz. Hüseyin, hayvanını  
istedi. Onun üzerine bindikten sonra yüksek sesle, herkese duyuracak şekilde  
seslenerek şöyle dedi: “Ey insanlar! Sözlerimi dinleyiniz. Sizin için, üzerime  
düşen vaz-u nasihat hakkını yerine getirinceye, yanınıza gelişimdeki mazeretimi  
size bildirinceye kadar bekleyiniz, üzerime yürümekte acele etmeyiniz. Eğer  
mazeretimi kabul ve sözlerimi tasdik eder, benim hakkımda insaf ve adaletle  
hüküm verirseniz, bununla Ahiret saadetine erersiniz ve benim üzerime yürümeye  
de yol bulmak sizin için mümkün olmaz. Şayet mazeretimi kabul etmeyecek,  
hakkımda insaf ve adaletle hüküm vermeyecekseniz, Hz. Nuh'un, kavmine dediği  
gibi ben de size: “Siz ve ortaklarınız toplanıp artık ne yapacağınızı  
kararlaştırınız. 0 suretle ki bu yapacağınız iş size sonradan hiç bir tasa ve  
pişmanlık vermiş olmasın. Yapacağınızı açıkça yapınız, gizlemeyiniz. Sonra da  
hükmünüzü bana icra ediniz.”(Yunus 71) derim. Dedem Resulullah'ın, kavmına  
dediği gibi ben de size: “Hiç şüphesiz, benim velim, benim yardımcım ve sahibim,  
0 Kitabı indirmiş olan Allah’tır ve O, bütün salihlere de velilik eder.” (Araf  
196) derim.» dedi. 
  
 
HZ. HÜSEYİN’İN ŞEHADETİ
  
 
Onlar hiçbir şekilde ikna olmadıkları gibi, Hz.  
Hüseyin ve beraberindekilerin gitmelerine de izin vermediler ve onlara  
savaşmaktan başka bir seçenek bırakmadılar. Hz. Hüseyin’in bütün çabalarına  
rağmen üzerine gittiler, ok yağmuruna tuttular, öyle ki Hz. Hüseyin’in kucağında  
bulunan 3 yaşındaki oğlu Abdullah’ın da boğazına bir ok saplamışlardı. Hz.  
Hüseyin de onlarla bir müddet savaştıktan sonra ok ve mızrak darbeleriyle  
takatsiz kesilmiş ve yere düşmüştü. Kalabalık bir topluluk üzerine üşüşüp can  
verdiğinden emin olduktan sonra kafasını gövdesinden ayırıp onu vahşi bir  
şekilde şehit ettiler. Tarih; Hicri 61 yılı, Muharrem ayının 10’u, Cuma günü  
öğleden sonrayı gösteriyordu. Hz. Hüseyin şehit edildiğinde 57 yaşındaydı. (Mus'abüzzübeyri-Nesebü  
Kurayş s. 40)
  
 
 
Hz. Hüseyin'in ashabından şehid olanlar yetmiş iki  
kişi idi. (Taberi-Tarih c. 6, s. 261)
  
 
Şehidlerin seksen yedi kişi ve dördünün Ensardan  
olduğu da rivayet edilir. (Mes'ûdî-Murucuzseheb c. 3, s. 71)
  
 
 
 
Hz. Hüseyin’in  
kızları, kız kardeşleri ve küçük çocuklardan yanlarında bulunanlarla hasta olan  
Ali b. Hüseyin de birlikte olmak üzere, hepsi develer üzerinde kapalı hevdeçlere  
bindirildiler ve Kerbela’dan Küfe’ye götürüldüler. Hz. Zeynep, kardeşi olan Hz.  
Hüseyin’in cesedi yanından geçerken : “Ey Muhammed'im! Ey Muhammed'im! Sana,  
göklerdeki Melekler salat-ü selam getiriyorlar! Hüseyin ise, şu otsuz, bozkır  
çölde, tozlara, topraklara, kanlara bulanmış azaları, kesilmiş, biçilmiş,  
kırılmış, dökülmüş yatıyor! Ey Muhammed'im! Senin kızların esir edilmişler,  
zürriyetin hep öldürülmüşler! Sabah yelleri, onların üzerlerine tozlar,  
topraklar savuruyor, saçıyor!” diyordu.  
 (Taberi-Tarih c. 6, s.  
262) 
 
Kerbela’daki ehli beyt, Yezid’in huzuruna da  
çıkarıldılar. Daha sonra Yezid tarafından toplu halde Medine’ye yollandılar. 
  
 
İşte Muharrem ayının onuncu günü, işte Aşura ve  
işte Hz. Hüseyin’in mücadelesinde haklı olduğu ve hak üzere olduğu halde  
kendisine ve ehli beyte yapılan zulmün tarihi. DEVAM EDECEK
  |