Ana Menü
   ANA SAYFA

   İLETİŞİM

   SİTEDE ARA

   SİTEYİ ÖNER

   BASIN BÜROSU

   ŞEHİTLER ALBUMÜ
Bir Ayet - Bir Hadis
Bir Ayet:
Ey iman edenler, cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah`ı zikretmeye koşun ve alış-verişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. (CUM`A SURESİ / 9)

Bir Hadis:
Kişinin malı sadaka sebebiyle eksilmez. Bir kula haksız zulüm yapılır o da sabrederse, Allah onun izzetini (dünya ve ahirette) mutlaka artırır. (Tirmizi)
En Son Eklenenler
Hizbullah Cemaati...

Cemaati Rehberi M...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

HİZBULLAH REHBERİ...

Hizbullah Rehberi...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

ŞEHADETİNİN 23. Y...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 22. Y...

Hizbullah Cemaati...

MUHTEREM EDİP GÜM...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 21. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

YENİ ZELANDA’DAKİ...

ŞEHADETİNİN 19. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

ŞEHADETİNİN 18. Y...

Makale Hiyerarşisi
Makaleler ana sayfası » 23- UTSAM RAPORU HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER » UTSAM RAPORU HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER -6
UTSAM RAPORU HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER -6

Allah’ın adıyla!

Özellikle Hizbullah Cemaati Kuran kursları ve camileri propaganda çalışmaları için araçsal mekânlar olarak kullanmış, camileri kendi kontrolü altında tutmak için çalışmalar yapmıştır. Bu durum bölgeden bir kişi ile yapılan mülakatta şu şekilde belirtilmiştir; “Yapılması gereken şey şu; dindar insanı, örgütün kıskacından kurtarmak. Yani örgütten başka alternatifi yoksa adamın dini yaşama ve dini anlatma noktasında, Hizbullah örgütünden başka bulunduğu bölgede alternatif bulamıyorsa, örgütün ağına otomatik olarak gidiyor zaten. “

Maalesef Camiler ve Kur’an Kursları devlet ricali tarafından kökten yok edilmeye çalışılmış, başarılamayınca da asli hüviyetinden uzaklaştırılarak Kemalist Sisteme uygun kafaların yetiştirilme zeminine namzet kılınmıştır. Cemaat özellikle Kürt bölgesindeki Camileri ihya edince, polisi, basını, kısacası bilumum güçleriyle Cemaatin üzerine gelmiş, en adi yöntemleri kullanarak Kur’an dersi veren binlerce Müslüman’ı tutuklamıştır.

Cami Çalışmalarımız

… İslam’da cami ve mescidlerin kutsallığı ve mescidlerin “Allah’ın evleri” diye anılması, hem Kur’an–ı Kerim’in ayetleriyle, hem de Peygamber Efendimiz Aleyhisselatu Vesselam’ın hadisleriyle sabittir.

Bununla ilgili Rabbimiz şöyle buyurmuştur:

“Allah’ın mescidlerinde O’nun isminin anılmasını engelleyen ve bunların yıkılmasına çaba harcayandan daha zalim kim olabilir? Onların (durumu) içlerine korkarak girmekten başkası değildir. Onlar için dünyada bir aşağılanma, ahirette büyük bir azab vardır. “1

“Şüphesiz mescidler, (yalnızca) Allah’a aittir. Öyleyse, Allah ile beraber başka hiç bir şeye (ve kimseye) kulluk etmeyin (dua etmeyin, tapmayın). “2

1 Bakara Suresi: 114

2 Cin Suresi: 18

Peygamber Efendimiz Aleyhisselatu Vesselam ise şöyle buyurmuşlardır: “Kim içerisinde Allah(ın adı) zikredilsin diye bir mescid bina ederse, Allah da (ona) cennette bir ev bina eder. “

İşte İslam’da böylesine önemli bir yere sahip olan mescid; Resulullah Aleyhisselatu Vesselam döneminde çok fonksiyonlu olarak kullanılmıştır. Bu fonksiyonları; ibadet mekânı, yönetim ve idare merkezi, ilim ve kültür merkezi olarak üç ana grupta toplamak mümkündür…

… Mescidlerin ibadet mekânları olmasının yanı sıra, bizzat Resulullah Aleyhisselatu Vesselam tarafından başka amaçlar için de kullanılmıştır. Çünkü Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’ın, hem peygamber ve hem de İslam Devletinin başkanı olması itibariyle, dini önderliğin dışında siyasi liderlik, hâkimlik, komutanlık gibi görevleri de vardı. Medine’deki Mescid–i Nebevî O’nun bu görevlerine uygun olarak devletin idare merkezi özelliği taşımakta idi. Elçiler orada karşılanır, bazen orada misafir edilir; ordu orada teçhiz edilip sefere gönderilir; davalara orada bakılır, devletin hazinesi orada muhafaza edilir ve sarf edilmesi gereken yerlere oradan sarf edilirdi. Camilerin bu görevleri vilâyetler düzeyinde de aynı idi. Camiler halkın birbirleriyle ve devletle kaynaştığı bir yer durumundaydı.

Bunun yanı sıra mescidler, ilim merkezleri konumunda idiler. Hiçbir din, İslam kadar ilme önem vermemiştir. Bu yüzden İslam’ın ilk yıllarında, mescide bitişik olarak sadece ilim öğrenmek maksadıyla gelenlerin kalabilecekleri ‘Suffa’ denilen bir yer yapılmıştı. Bunu, ilk üniversitelerin temeli olarak saymak mümkündür. Suffada yatılı olarak kalan sahabeler, sürekli olarak Peygamber Efendimiz Aleyhisselatu Vesselam’ın yanında ve sohbetlerinde bulunur, Onun ilim okyanusundan istifade ederlerdi. Resul–i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam ile başlayan ders halkaları, değişik ilim dallarını da içine alarak yüzyıllarca, mescidlerde devam etmiştir. Resulullah Aleyhisselatu Vesselam zamanında değişik sosyal amaçlariçin de kullanılan mescid (cami) birçok müessesenin temelini oluşturur. Camilere sığamaz hale gelen bu müesseseler, daha sonraki yıllarda mescidlerin etrafında inşa edilen külliyeler ile kurumsal hale getirilmiştir.

Bu durum, Cumhuriyet dönemine kadar böyle devam etmiştir. Bu savunma, Cumhuriyetin karanlık, istibdat ve baskıya dayalı dönemini anlatma platformu değildir, ancak camileri anlatırken, yeni kurulan Kemalist rejimin camilere yönelik politikasına birkaç cümle ile değinmek gerekiyor. Bu rejimin İslam’a, İslami değerlere ve İslam’ın kutsal mekânlarına bakış açısını ve mantığını ortaya koyabilmek için bu, bir gerekliliktir.

Ne kadar inkâr edilirse edilsin, cumhuriyetin ilk dönemlerinde ve sonrasında İslam’a karşı açık bir savaş yürütülmüştür. Resmi tarih söylemlerinin tozpembe safsatalarının inandırıcılık değeri olmayan tezlerinin aksine, gayrı resmi tarih verilerinin ve halen yaşayan canlı tanıkların ortaya koydukları gerçeklere bakıldığında; İslam’a, İslam’ı yaşamakta ısrar eden Müslümanlara, İslami değerlere, İslam’ın kutsal mekânlarına yönelik hoyratça bir baskı ve saldırının yapıldığını görmek mümkün olacaktır. Bu baskı ve saldırılar öylesine bir hal almıştır ki, sıradan Müslüman halk, “Elhamdulillah Müslümanım” demeye korkar bir hale getirilmiştir. Evlere yapılan baskınlarda ele geçirilen Kur’an–ı Kerim’ler yerlere atılmış ve ayaklar altında çiğnenerek hem Allah’ın kitabına karşı bir cürüm işlenilmiş, hem de Müslüman halkın onuru ve inancı beraberinde ayaklar altına alınmıştır. Allah bunu yapanlara kıyamete kadar lanet etsin!

Zulüm, baskı ve saldırılar öyle bir hal aldı ve insanlar dinden öylesine uzaklaştırıldılar ki, cenaze namazı kıldıracak imam bulmakta güçlük çekilir hale gelindi.

Yeni kurulan rejimin İslami sembollere saldırısının en büyük mağduru, hiç şüphesiz camiler olmuştur. İstanbul’un İslamlaşmasının bir alameti ve İslam’ın Hıristiyan âlemine muzafferiyetinin bir sembolü olan Ayasofya’nın 24 Ekim 1934’te sanki 480 yıldır Müslümanların ibadet ettiği bir mekân değilmiş gibi müzeye çevrilmesi, Müslümanlara ve

İstanbul’u fetheden İslam askerlerine yapılabilecek en büyük saygısızlık örneğidir. Ayasofya’dan önce ve sonra, İslam’ın kutsal mekânları olan camilerin bir kısmı satıldı, bir kısmı bakımsızlıktan dolayı harabeye dönüştü. Bir kısmı askerlere kışla yapıldı. Hatta bir kısmı, Diyarbakır Ulu Cami ve Behrampaşa camilerinde olduğu gibi birçok yerde asker atları için ahır olarak kullanıldı. Kalan diğer mescid ve camiler de, bina olarak varlıklarını sürdürmelerine karşın, jandarmanın hışmına uğrama korkusu yüzünden kimsenin gitmediği ve birkaç yaşlıdan başka cemaatin kalmadığı mekânlar haline geldi. Şimdi bu manzarayı yaşayanlar ve duyanlar için Kemalist rejimin İslam’a, Müslümanlara, İslami değerlere, kutsal mekânlara saygılı olduğunu söylemek mümkün mü?

Böyle bir söylemin inandırıcılık değerinin olmayacağı gayet açıktır.

Laik, Kemalist rejimin uzun yıllar boyunca İslam’a yaptığı düşmanlık, yeni yetişen nesil üzerinde etkisini gösterip semerelerini verdiği için dine lakayt bir toplum oluştu. Cemaatin mücadele alanına çıkıp camilere el attığı yıllara kadar, camiler Allah’a ibadet edildiği için huzura kavuşulan mekânlar olmaktan çıkmış, korkunun hâkim olduğu mekânlar haline gelmişti. İmamların birer devlet memuru olduğu camiler, sadece ezan vakitlerinden yarım saat önce açılıp, ezandan bir saat sonra kapanan, kapılarına asma kilit vurulan devlet daireleri haline getirilmişti. Böyle olmasına rağmen, bazı camilerin imamları, namaz kıldırma görevini bir yaşlıya devrederek camiye bile uğramıyordu. Cuma namazlarında kısmen dolan, bunun dışındaki vakitlerde bir safı bile dolduramayan camilerin cemaatleri, yaşları geçkin birkaç kişiden oluşmaktaydı. Cemaat arasında yaşı kırkın altında birisini bulmak, bir gence, hele hele bir çocuğa rastlamak mümkün değildi.

Diyarbakır’da bulunan Ali Paşa, Behram Paşa, İskender Paşa gibi eski tarihi camilerin büyük avluları, mahalle serserileri ve berduşlarının top oynadığı ve diğer zamanlarda buluşup yeni mel’anetlerini planladıkları bir toplanma merkezi haline gelmişti. Uzak yerlerden ilim öğrenmek amacıyla gelen öğrencilerin kalabilecekleri yerler olarak inşa edilen cami hücreleri, esrarkeş ve içkicilerin âlem yaptığı izbe yerler halini almış, cami tuvaletleri madde bağımlılarının, kendilerine uyuşturucu enjekte ettikleri mekânlara dönüşmüştü. Bu yüzden camiler huzur duyulan ibadethaneler olmaktan çıkmış, insanların korkuyla yanlarından geçtiği mekânlar halini almıştı. Bütün bunların bir sonucu olarak camiler bakımsızlıktan harap olmaya başlamıştı.

İşte böyle bir ortamda, Hizbullah Cemaati, camilere el atıp tekrar İslam’ın kutsal mekânları haline getirmek için canla–başla çalıştı. İslam’ın camilere verdiği, ama birilerinin icraatlarıyla çiğnenmiş olan kutsiyetini yeniden kazandırmak için camilere yönelik özel bir program uyguladı. Bu programı uygularken, yegâne amacımız; bakımsızlıktan harap, cemaatsizlikten virane düşmüş bu kutsal mekânları yeniden ihya edip huzur ve sükûnetin elde edildiği Allah’ın evleri fonksiyonunu yeniden kazandırmaktı. Allah’ın izni ve Hizbullah Cemaatinin özverili çalışmalarıyla camilerimiz, yeniden ibadet edilen nezih mekânlara dönüştü. Cami cemaatlerinin profili, yaşı geçmiş birkaç kişi ile sınırlı iken, Allah’ın dilemesi ve Hizbullah Cemaatinin de vesile olmasıyla, insanlar yeniden dinlerine dönerek, çoğunluğunu çocuk ve gençlerin oluşturduğu büyük kalabalıklar, vakit namazlarında imamın arkasında saf tutmaya başladı. Şunu açıkça söylüyoruz ki, biz camilerimizi, birilerinin deyimiyle ‘Arka bahçemiz’ olarak görmedik ve bu kutsal mekânları, Cemaat’e eleman kazandırma şubeleri olarak kullanmadık. Buna gerek de, ihtiyaç da duymadık.

Cemaat’ in camilere yönelik hizmetlerine bakılacak olursa, ne denli büyük ve hayırlı işlere vesile olduğumuz görülecektir. Çünkü Cemaat, gençlerin gönüllerini haramlardan, gayrı meşru bir yaşamdan, tiksindirici işler yapmaktan, kendilerine bile faydaları olmayan bir hale düşmüşlükten kurtarıp caminin mukaddes ve her hastalığı tedavi eden kutsiyetine bağlama yolunda büyük mesafeler kat etti. Fitnenin her yeri kapladığı bir dönemde; camilerin huzur, sükûnet ve selamet mekânı haline gelmesi için büyük fedakârlıklar gösterildi. Küçük olsun, büyük olsun, merkezi olsun, mahalle arasında olsun, istisnasız bütün cami ve mescitlerde Kur’an-ı Kerim derslerinin yanı sıra, Peygamber Efendimiz Aleyhisselatu Vesselam’ın hayatını, İslam fıkhını, Sünnet–i Seniye’yi konu edinen derslerin yapılması sağlandı. Bunun sonucu olarak gençler ve çocuklar boş şeylerin peşinden koşmakta iken camilere yönlendirildi ve camiler cennet bahçeleri gibi Kur’an ve zikir sesleriyle çınlamaya başladı.

Zaman ve imkân bulan herkesin camiye gidip farz namazlarını cemaatle kılmaları gerektiği anlayışı, halkta benimsenmeye başlandı ve özellikle cami çevresinde yaşayan halk buna riayet etmeyi vazife bildi. Bunun yanı sıra Kur’an–ı Kerim dersi, siyer ve fıkıh derslerine katılıp katkıda bulunma, çocuk ve genç yaştakileri aşarak her yaştan insanlarımıza yayıldı. Cemaat safları, yaşlılara has olmaktan çıkıp çocuklardan, gençlerden, orta yaştakilerden oluşan bir mozaiğe dönüşerek yediden yetmişe her yaştaki insanımız, namazda birlikte saf tutar hale geldi.

Yine bakımsız camilerin tamir edilmeleri için hem cemaat imkânları kullanıldı, hem de halkın bu işe katılıp camileri sahiplenme bilincinin oturması için bakım ve onarımlarda ön ayak olundu. Düzenli temizlikler yapılmaz durumda iken, cemaat mensupları tarafından her hafta düzenli bir şekilde temizlenip cami cemaatinin rahat edeceği ortamlar oluşturuldu.

Elbette camiye gelip Kur’an–ı Kerim öğrenen, fıkıh, siyer ve diğer İslami dersleri alan çocuk, genç ve diğer insanların tamamının Cemaat’le organik bir bağları yoktu. Buna rağmen insanlar arasında camiye bağlılık bilinci, cemaatle namazın mükâfatını elde etme şuuru ve vaktini başka yerlerde boş geçirerek değil, camide değerlendirme alışkanlığı oluştu.

Onun içindir ki, zaman zaman Türkiye’nin değişik bölgelerinde, bölgeden olup İslami duyarlılıklarından dolayı gözaltına alınanlar için basında çıkan haberlerde, Hizbullah mensuplarının yakalandığı söylenir. Bölge genelinde camiye giden insanların sayısı on binlerce olduğu için, camiye gidenler bilerek ya da bilmeyerek Hizbullah’ın cami programlarının içine girmişlerdir. Bu nedenle Cemaat ile organik bağı olsun ya da olmasın, aldıkları ve gördükleri İslami sorumluluk sayesinde, nerede olursa olsunlar, kendilerine ve çocuklarına faydalı durumda olacaklardır.

Her yaştan insanın camiye gitmesinden dolayı İslam’a ve Müslümanlara düşmanlığın zirvede olduğu 2000 sürecinde, yüzlerce hatta binlerce insan yakalandı. Bunlardan 15 yaşın altındaki çocuklardan tutun 50 yaşın üzerindeki yaşlılara kadar her yaştan insan gözaltı sürecinden geçti. Kimisi tutuklanıp yıllarca cezaevlerinde kaldı. Bunlar için öne sürülen tek suç, ya camide Kur’an–ı Kerim dersi vermeleri, ya da almalarıydı. Halkı Müslüman olan bir ülkede, böylesine bir suçlama ile insanların gözaltına alınıp cezalandırılmalarının utanç verici bir durum olduğuna değinmeyeceğim. …

Yargılama sonucunda, sırf camiye giderek Kur’an–ı Kerim dersi alıp verdikleri için ceza alan yüzlerce kardeşimiz mevcuttur. Şu sıralarda gündemde olan Ergenekon davasının sanığı ve çeşitli darbe planlarıyla tanınan Şener Eruygur’a gönderilen raporlar, neredeyse bütün insanlara “Bu kadar da olmaz” dedirtiyor. Buna göre, bir camide hutbe veren imamın sık sık “Estağfirullah” dediği ve cemaatin de tekrarladı-ğı şeklinde bir fişleme yapılıp Şener Eruygur’a rapor halinde sunulduğu belirtiliyor. Bu duruma hayret edenlerin, acaba sadece camiye gidip Kur’an–ı Kerim dersi alıp verdiği için cezalandırılıp yıllarca cezaevlerinde çile çekmelerine nasıl bir tepki vereceklerini ya da bundan haberdar olup olmadıklarını merak etmemek elde değil doğrusu…

Cemaatin cami programlarının özveriyle uygulanması esnasında büyük zorluklarla karşılaşıldığı da bir gerçektir. Özellikle devletin baskılarını her an üzerimizde gördük. Camilerin imajını bozmak için ajanlar kullanıldı, serserilerin bizden görünmesi sağlanıp camilerde halkın nefretini çekecek davranışlarda bulunması istendi. Polis camileri basıp ayakkabılarıyla halıları çiğnedi ve çocukları dışarı çıkararak tehditle camiyi terk etmelerini istedi. Neredeyse her akşam değişik bir cami, ders saatlerinde polisin baskınlarına uğradı. Para karşılığı kandırılan çocukların hırsızlık yapmaları sağlanıp böylece Kur’an–ı Kerim derslerine gelen çocuklara ve hocalarına duyulan teveccühün kırılmasına çalışıldı. İmamlara baskı yapılıp meslekten atılma tehditleriyle, çocukları camiye almamaları istendi.

… Buna rağmen Allah’ın yardımıyla cami programlarımız düzenli bir şekilde yerine getirildi ve Allah camileri, Müslüman halkımızın uyanışı için bir hidayet pınarına çevirdi.

Bozulmuş olan toplum, bu sayede dini bir ıslahat içine girdi. Unutulan değerler yeniden hatırlandı ve İslami kimlik eskisi gibi saygı görmeye başladı. Dine sarılanlar toplumda sevilip sayılarak baş tacı edildi. İslami kimlik ve İslami şahsiyet yeniden hayat buldu ve bu sayede Müslümanların toplum içinde bozulan imajları, hak ettikleri saygın konuma yükseldi. Bu, kolay olmadı elbette. Fedakârlık, özveri, gayret, emek, uğraş gerektiren bu gelişme, salt bizim kişisel becerimizle olmadı. Bilakis bu, Allah’ın yardımıyla ve O’nun bizi vesile kılmasıyla gerçekleşti. Bu nedenle O’na hamd ediyor ve bizi başka hayırlara yönlendirip yardımını hiçbir zaman esirgememesini diliyoruz.
(Savunmalar)

Devletin dini hizmet götüremediği ve geleneksel otoriteyi kıramadığı bölgelerde Hizbullah cemaati daha fazla taban kazanmıştır. Halk arasında Melle olarak tabir edilen dini konularda sözü dinlenen kişileri iyi kullanan Cemaat, dini öğretileri kendi bakışı çerçevesinde halka anlatmıştır. Mellelerin halkla olan yakın diyalogları, birincil ilişkileri ve dini bilgileri halka ulaştırma konusundaki davranışları bölgede devletin atadığı din görevlilerinin etkinliğini daha da azaltarak, dini bilgilerin yanlış yorumlanmasına ve istismar edilmesine fırsat veren bir zeminin oluşmasına neden olmuştur. Eksik veya yetersiz dini bilgiye sahip kişilerle iletişim kuran örgüt mensupları, bu kişilerin inançlarını değişik soru ve tartışmalarla sarsıp daha sonra yerine kendi ideolojileri doğrultusunda yeni bir dini kimlik inşa etmeye çalışmışlardır. Bu nedenle örgüte katılmadan önceki dini bilgisi yetersiz olan kişilerin kendilerine telkin edilen mantık ve algılama çerçevesinde örgütün eylem ve yöntemlerini kabul etmeleri daha kolay olmuş, dini bilginin az dini hassasiyetin yüksek olması, bu kategorideki bireyleri örgütün istismarına açık hale getirmiş ve kişilerin daha kolay radikalleşmesine sebep olmuştur.

Allah’a emanet olun.

MUSTAFA AY

 

Diger Basliklar
   UTSAM RAPORU HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER -8
   UTSAM RAPORU HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER -7
   UTSAM RAPORU HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER -6
   UTSAM RAPORU HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER -5
   UTSAM RAPORU HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER -4
   UTSAM RAPORU HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER -3
   UTSAM RAPORU HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER -2
   UTSAM RAPORU HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER -1
İlan ve Mesajlar
 
 
 
Şehid Rehber
Şehidlerin Hayatı
Savunmalar
Manifesto


K. Dilinden Hizbullah


Anasayfa | Videolar | Arama | Siteyi Öner | Mobil | İletişim | Yukarı Git