Ana Menü
   ANA SAYFA

   İLETİŞİM

   SİTEDE ARA

   SİTEYİ ÖNER

   BASIN BÜROSU

   ŞEHİTLER ALBUMÜ
Bir Ayet - Bir Hadis
Bir Ayet:
Ey iman edenler, cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah`ı zikretmeye koşun ve alış-verişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. (CUM`A SURESİ / 9)

Bir Hadis:
Kişinin malı sadaka sebebiyle eksilmez. Bir kula haksız zulüm yapılır o da sabrederse, Allah onun izzetini (dünya ve ahirette) mutlaka artırır. (Tirmizi)
En Son Eklenenler
Hizbullah Cemaati...

Cemaati Rehberi M...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

HİZBULLAH REHBERİ...

Hizbullah Rehberi...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

ŞEHADETİNİN 23. Y...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 22. Y...

Hizbullah Cemaati...

MUHTEREM EDİP GÜM...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 21. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

YENİ ZELANDA’DAKİ...

ŞEHADETİNİN 19. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

ŞEHADETİNİN 18. Y...

Makale Hiyerarşisi
Makaleler ana sayfası » 17- BİR DAVETÇİ OLARAK ALLAH RASULÜ » BİR DAVETÇİ OLARAK ALLAH RASULÜ-VIII / M.ALİ NUR
BİR DAVETÇİ OLARAK ALLAH RASULÜ-VIII / M.ALİ NUR
O (SAV); BÜYÜK BİR SABIR VE SEBAT SAHİBİYDİ

Allah’ın adıyla !

Rasulullah (sav); peygamber seçilmekle büyük ve meşakkatli bir vazife yüklenmişti. İslam dinini tebliğ etmeye başladığı andan itibaren meşakkatlerle karşılaşmaya başlamış, İslam daveti kabul görüp yayıldıkça ve inananların sayısı arttıkça, karşılaştığı meşakkatlerin dozu ve çeşitleri de artmıştı. Ancak her türlü zorluk ve sıkıntıya rağmen, büyük bir sabır ve sebat göstererek hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmamış, İslam davetini ara vermeden ve en ufak bir taviz yoluna gitmeden yerine getirmeye devam etmiştir.

Rasulullah (sav), Mekke’de İslam’ı tebliğ vazifesini yerine getirdiği süreç içinde Mekkeli müşrik ileri gelenleri tarafından ağır sıkıntılara uğratılmış; hakaret, itham, iftira, fiziki eziyet, suikast girişimi, ambargo gibi çeşitli meşakkatler görmüştür.

Bir gün Mekkeli müşrikler Peygamberimizin amcası ve hamisi olan Ebu Talib’in yanına gelerek onunla ağır konuştular. “Muhammed bizim atalarımızın dinine dil uzatıyor, ilahlarımızı yeriyor. Ya Muhammedi durdurursun ya da iki taraftan biri yok oluncaya kadar O’nunla da seninle de çarpışırız” dediler. Durumun ciddiyeti üzerine Ebu Talip Peygamberimizi çağırdı ve kendisiyle konuşup: “Atalarına dil uzatmak, ilahlarını yermek gibi onların hoşlanmayacakları şeylerden vazgeç. Hem bana, hem kendine acı. Güç yetiremeyeceğim, altından kalkamayacağım bir işi bana yük­leme!” dedi. Peygamberimiz (sav), amcasının kendisini himaye etmekten vazgeçtiğini sanmış ve : “Ey amca! Vallahi bu işi bırakmam için güneşi sağ elime ve ayı sol elime koysalar bile, Allah bu dini üstün kılıncaya ya da ben bu yolda ölüp gidinceye kadar bırakmam!” dedi. Gözleri yaşardı ve ağladı. Ayağa kalkarak dönüp giderken, Ebu Talib: “Ey kardeşimin oğlu! Git, istediğini söyle ve işine devam et. Vallahi ben seni hiçbir zaman onlara teslim edici değilim!" dedi (İbni İshak, İbni Hişam)

Hac mevsiminde Mekke dışındaki pek çok Arap kabileleri Mekke’ye gelir ve bir ay kadar panayır düzenlerlerdi. Bu dönemde Rasulullah’ın (sav) onlara yönelik yapacağı İslami davetin endişesine kapılan Müşrik ileri gelenleri bir gün Kabe’de toplanmış ve bu duruma karşı neler yapacaklarını konuşuyorlardı. Velid b. Mugire, onlara: “Ey Kureyş cemaatı! İşte hac mevsimi geldi. Bu mevsimde Arap heyetleri yanınıza gelecekler ve Muhammed hakkında size birtakım sorular soracaklardır. Çünkü yaptığı işi duymuşlardır. Kiminiz O’na sihirbaz, kiminiz şair, kiminiz de kahin diyecekiniz ve O’nun hakkında ihtilafa düşeceksiniz. Halk da bu kadar şeylerin bir kimsede birleşemeyeceğini anlayacak ve sözlerinize kulak asmayacak­tır. Siz onun hakkında bir tek görüşte birleşin! Birbirinizi yalanlayıp çelişkiye düşmeyin” dedi. Onlar; kahindir, mecnundur, şairdir, sihirbazdır dedikçe Velid b. Muğire reddedip bunların hiçbirinin belirtilerinin dahi Muhammed’de bulunmadığını söylüyordu. Kureyşliler: “Ey Abduşşems'in babası, sen söyle ne diyelim” dediler. Velid b. Mugire: “Siz, onun hakkında söylediğiniz şeylerden hangisini söylerseniz boş ve yersiz olduğu anlaşılır. Bence, yine de onun hakkında 'Sihirbazdır' demeniz, herhalde akla en yakın olanıdır. Çünkü onun getirdiği söz bir sihir gibidir: İnsanın babasıyla arasını açıyor, insanın kardeşiyle arasını açıyor, insanın karısıyla arasını açıyor, insanın kabilesiyle arasını açıyor.” dedi. (İbni İshak, İbni Hişam)

Bunun üzerine Hac mevsiminde karşılaştıkları her kese Rasulullah’ın (sav) sihirbaz olduğunu söylüyorlardı. Rasulullah (sav) her çadıra uğruyor, onlara İslam’ı tebliğ ediyorken, Mekkeli müşrikler de hemen ardından gidip O’na inanmamalarını, O’nun bir sihirbaz olduğunu söylüyorlardı.

Peygamberimizin (sav) evi; iki kötü komşusu olan Ebu Leheb ve Ukbe b. Ebi Muayt'ın evleri arasındaydı. Bunlar, hayvan işkembesini getirip Peygamberin kapısının önüne atarlardı. Peygamber (sav) bu iki komşusunun yaptıklarına üzülür ve: “Ey Abdi Menaf oğulları bu ne biçim komşuluk?” diye sitemlenerek pislikleri kapısının önünden yayı ile ilerilere doğru iterdi. (İbni Esir, İbni Sad)

Abdullah b. Mes’ud’un rivayet ettiğine göre bir gün Rasulullah (sav) Kabe’nin yanında namaz kılıyordu. Müşrik ileri gelenlerinden birkaç kişi de onu seyrediyorlardı. Bir gün öncesinden bir deve kesilmiş ve iç organlarıyla pisliği oraya yakın bir yere atılmıştı. Ebu Cehil: “Kim gidip o pisliği alır ve Muhammed’in üzerine atar” deyince Ukbe b. Ebi Muayt adındaki şahıs gidip o pisliği aldı ve Peygamberimiz secdeye gittiği anda O’nun iki omuzuna bıraktı. Orada bulunlar da bakıp gülüşüyorlardı. (Buhari, Ahmet b. Hanbel, Beyhaki)

Bunlar, Rasulullah’a (sav) yapılan kötü muamelelerden sadece küçük bir kaç örnek. Başta Ebu Cehil olmak üzere kaç kişi O’nu öldürmek için girişimde bulunmuşlardı. Kabe’nin yanında namaz kılıp secdeye gittiğinde başına büyük taş vurup öldürmek istemişlerdi. Her defasında Allah (cc) O’nu bunlardan korumuştu. Ebu Leheb ile karısı ve diğer komşuları evine gittiği yola, eziyet verecek şekilde diken ve benzeri şeyler koyuyorlar ve O’na eziyet veriyorlardı. Mekkeli müşrikler O’nunla karşılaştıklarında veya toplu halde bulundukları ortamlarda O’nunla alay edip hakaretlerde bulunuyorlardı. İman edenlere ağır işkenceler yapıyor, onları dinlerinden döndürmeye çalışıyor, böylece İslam davetinin önüne geçip Rasulullah’ın davetini engellemeye çalışıyorlardı.

Ancak bütün bu yapılanlara karşı Rasulullah (sav) sabrediyor ve sebat gösteriyordu. Kendisine ve beraberindeki Mü’minlere karşı yapılan kötülük ve eziyetler o kadar ileri derecelere varmıştı ki, tahammül sınırlarını aşacak duruma gelmiş ve hatta İslam’a girenlerin bir kısmı dayanamamış ve dökülmüştü. Kimi evlerde hapsediliyor, kimine her gün kaba dayak atılıyor, kimi ateşe atılıyor, kimi ay kuyruğuna bağlanıp taşlık zeminde süründürülüyor, kimi taşların altına alınıyordu.

Allah (cc); sıkıntının büyüklüğü karşısında sabredilmesi için pek çok ayet nazil buyurarak hem uyarmış, hem de teselli vermişti. Aslında bu ayetler, bir yandan da karşılaşılan sıkıntıların ne denli büyük olduğuna birer işarettir. İşte o ayetlerden bir kaçı:

Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki, nihayet Peygamber ve beraberindeki müminler: Allah'ın yardımı ne zaman! dediler. Bilesiniz ki Allah'ın yardımı yakındır” (Bakara 214)

Şimdi sen güzelce sabret” (Mearic 5)

Sana vahyedilene uy; Allah hükmünü verene kadar sabret. O, hüküm verenlerin en iyisidir” (Yunus 10)

Sabret! Senin sabrın da ancak Allah'ın yardımı iledir. Onlardan dolayı kederlenme ve kurmakta oldukları tuzaktan dolayı da kaygı duyma” (Nahl 127)

Sen şimdi sabret. Bil ki Allah'ın sözü gerçektir. İnanmayanlar sakın seni gevşekliğe sevk etmesinler” (Rum 60)

Onların söylediklerine karşı sabret. Güneşin doğuşundan önce ve batışından önce de Rabbini Hamd ile tesbih et” (Kaf 39)

İslam davetinde sabır önemli bir yer tutmaktadır. Çünkü İslam daveti ağır ve meşakkatli bir iştir. Güçlü bir iman, sağlam bir irade ve dayanma gücü gerektirir. Müslüman davetçiler dava yolunda her türlü sıkıntıya maruz kalmaktadırlar. Bu sıkıntılar bazen çok uzun sürer ve bazen insanın tahammül sınırlarını aşabilir. Sabır ve sebat olmadan bunlara katlanmak, dayanıp İslam davasını sürdürmek imkansızdır. Bundan ötürüdür ki Allah (cc) Asr suresinde kurtuluşa erenleri vasfederken sabrı; iman, salih amel ve hakkı tavsiye ile birlikte zikretmektedir. İslam davetinde bunları birer merhale olarak ele alırsak, özellikle davetçi açısında sabır bu merhalelerin en zor ve çetinidir. İman ettiğini söyleyen niceleri vardır ki, İslam davetinde yerini aldıktan sonra karşılaştığı sıkıntılara katlanamayıp dökülmektedir. Bu açıdan sabır, Müslüman davetçinin imanının sınanmasındaki en hassas terazidir.

Allah’a emanet olun.

M. ALİ NUR

Diger Basliklar
   BİR DAVETÇİ OLARAK ALLAH RASULÜ-X / M.ALİ NUR
   BİR DAVETÇİ OLARAK ALLAH RASULÜ-XI / M.ALİ NUR
   BİR DAVETÇİ OLARAK ALLAH RASULÜ-VIII / M.ALİ NUR
   BİR DAVETÇİ OLARAK ALLAH RASULÜ-VII / M.ALİ NUR
   BİR DAVETÇİ OLARAK ALLAH RASULÜ-VI / M.ALİ NUR
   BİR DAVETÇİ OLARAK ALLAH RASULÜ-V / M.ALİ NUR
   BİR DAVETÇİ OLARAK ALLAH RASULÜ-IV / M.ALİ NUR
   BİR DAVETÇİ OLARAK ALLAH RASULÜ-III / M.ALİ NUR
   BİR DAVETÇİ OLARAK ALLAH RASULÜ-II / M.ALİ NUR
   BİR DAVETÇİ OLARAK ALLAH RASULÜ-I / M.ALİ NUR
İlan ve Mesajlar
 
 
 
Şehid Rehber
Şehidlerin Hayatı
Savunmalar
Manifesto


K. Dilinden Hizbullah


Anasayfa | Videolar | Arama | Siteyi Öner | Mobil | İletişim | Yukarı Git