“Ey koca General! Böyle bir uyarı yaptığın dönemde, Korgeneral rütbesine sahiptin. Görevde bulunduğun yer OHAL ile yönetiliyordu. Dolayısıyla sen, büyük bir yetki, güç ve kuvvete sahip olduğun bir makamda bulunuyordun. Madem böyle bir söylenti duydun, niçin bunun üzerine gitmedin? Yanlış olduğunu söylediğin bu uygulamayı niçin sadece bir uyarı cümlesiyle geçiştirdin?”

Koca Generalin soruya mantıklı bir cevap vereceğini sanmıyorum. En fazla kısa bir bocalamadan sonra önceki yalanının üzerine bir başka yalan ekleyecekti. Belki iftiranın mağduru olduğumuz için Faruk Cömert’in yalan konuştuğunu iddia ettiğimiz düşüncesi hâsıl olabilir. Onun yalancı olduğunu sadece biz mağdurlar değil, bizzat uyardığını söylediği Muzaffer Ecemiş de söylüyor.

Sabah Gazetesi, uyarının muhatabı olan Muzaffer Ecemiş’le olan röportajını, “Ecemiş, Hizbullah Uyarısını Hatırlamıyor” başlığıyla şöyle haberleştirmişti:

“…Dönemin Diyarbakır Valisi Muzaffer Ecemiş, Sabah’ın sorusu üzerine, böyle bir görüşmeyi hatırlamadığını söyledi. Diyarbakır’da 1991 Ağustos’undan 1992 Şubat ayına kadar vali olarak görev alan, bir dönem İçişleri Bakanlığı da yapan Ecemiş, Çiller hükümeti döneminde valilik yapmadığını da kaydetti. Ecemiş, devleti yönetenlerin, bir dönem PKK terör örgütüne karşı eylem yapan Hizbullah’ı korumadıklarını belirterek ‘Devletin gücünün sınırı yoktur. Hiçbir örgütten medet ummadık’ dedi…”

Vali, sadece yedi ay görev yapmış birisi. Şubat 1992’de Diyarbakır’daki görevinden ayrılmış. Üstelik Çiller döneminin valisi de değil. Çünkü Çiller 13.06.1993’te parti başkanı, 25 Haziran’da da başbakan olmuş. Şimdi, Cömert’in hafızasında mı sorun var, yoksa işin içerisinde bir başka bit yeniği mi var?!

Bu ve benzeri açıklamalar; zamanında bölgede görev yapmış, ancak görevlerini yerine getirmekten aciz kalmış memurların, acziyetlerini örtbas etme çabalarından başka bir şey değildir. Faruk Cömert’in söyledikleri doğru ise, o halde JİTEM’de eğitim meselesinin yalan olduğu kendiliğinden ortaya çıkmış oluyor. O dönemde bölgede görev yapmış etkin bir komutanın böyle bir şeyden habersiz olması düşünülemez. Hal böyle iken, bölgede görev yapmış asker–polis bütün üst düzey memurlar, başarısızlıklarını, beceriksizliklerini, içine düştükleri rant döngüsünün kesintiye uğramamasını ancak bizim gibi medya ayağı olmayan ve bu yüzden de kamuoyunda haksızlığa uğradığını ispat etme materyallerinden yoksun olanları yaftalayarak örtbas edebilmişlerdir.

Cemaat mensuplarının askeri birliklerde eğitildiği hususu, asla doğrulanmayacak bir yalan ve asılsız bir iftiradır. Bunun yalan ve iftira olduğunun en büyük kanıtı, binlerce mensubumuzun çok ağır işkenceler altında alınmış olan gözaltı ve kolluk ifadeleridir. Bu ifadeler incelenirse, söylenenlerin tamamının bir iftiradan ibaret olduğu kolaylıkla anlaşılacaktır. Çünkü Hizbullah davasından binlerce insan yakalandı. TCK 146. Maddeden ceza alacak derecede gerek işkence, gerek psikolojik baskı, gerekse aldatılarak konuşturulanlar oldu. Bu yakalanmalardan elde edilen ifadelerin hiç birisinde emniyet veya askeriyede eğitilmeye dair tek bir şey yoktur.

86/99